sevilen zamansızlıklar;

Start from the beginning
                                    

Söylenmemi yarıda kesen şey, hızlı hızlı sarf ettiğim kelimelerin boğazımı kurutması değildi. Annemin müdahale edip beni susturması da değildi. Konuşmaktan çenemin ağrıması hiç değildi. Zamansız hızlanan kalp atışlarımdı. Zamansız şeyleri hiç sevmiyordum, bundan şikayet ediyordum, bu durumdan nefret ediyorum... Ama zamansız tekleyen kalbim bana tüm bunları unutturmuştu. Kapıyı açtığımda, zamansız şeyler bir anda sevilesi geldi. Zamansız yapılan işleri sevdim, zamansız gelen kişileri sevdim, zamansız çalan zili sevdim, zamansız biten dizi bile cazip geldi o an... 

"Şaşkınlığını tahminen kaç saatte atlatırsın?"

Kocaman açılmış gözlerim ve şaşkınlıktan aralanmış dudaklarım, gelen soru ile hızla kapanırken; "Savaş." dedim, sanki gördüğüm şeyin gerçekliğinden emin olmak istiyormuşum gibi çıkan sesimi umursamadan. "Ne işin var burada?"

Çatık kaşlarına, sıkıntıyla verdiği nefesi de ekleyip gözlerini gözlerime dikti. "Sen çağırdın ya aptal kız."

"Ben mi çağırdım?" diye tekrar ettim sorusunu. Öylece dikilmiş, Savaş'ın bana attığı sabırsız bakışlarını izliyordum. "Ben ne zaman... Ha, sen süt içmek için geldin." 

Gülmemek için dudaklarımı hızla birbirine bastırdım. Şu an muhteşem bir an yaşıyordum ve gülersem her şeyi berbat ederdim. "Süt içmek için gelmedim." dedi göz devirip. "Korku filmi izleriz demiştin, korku filmlerini severim." 

"Süt içmeyeceksin yani?" diye sorduğumda, annem içeriden seslenerek yanıt alamamama sebep oldu. 

"Gece! Ne yapıyorsun bir saattir kapıda kızım, kim gelmiş?"

Cevap veremeden, annemi yanımda görünce masum olduğuna inandığım bir gülümseme takındım. "Savaş." dedim, gözlerimdeki parlamayı gördüğüne emin olarak. "Savaş gelmiş."

Kaşlarını havaya kaldırıp Savaş'a baktı. "Merhaba delikanlı." dedi, biraz sorgulayan bir tavırla. "Kapıda neden konuşuyorsunuz? İçeri alsana arkadaşını Gece."

Kocaman gülümsedim. Ama kocaman. Bir adım gerileyip elimle içeriyi işaret ettim Savaş'a. "Gel."

İçeri girerken kaşlarını hafif düzeltmiş, anneme; "İyi akşamlar." demişti. "Umarım rahatsız etmiyorumdur." 

"Hayır hayır." dedi annem aceleyle. "Siz geçin içeri, ben de size bir şeyler hazırlayayım."

Savaş'ı peşime takıp odama doğru yürürken yüzüme yerleşen koca gülümsemeden kurtulamıyordum. Savaş, buradaydı. Evimde. Benim evimdeydi. Benim yanımda. Mutluluk hormonumun tavan yaptığı şu dakika, çığlık atmamak için dudaklarımı kemirmeye başladım. Odama girmek için açtığım kapımın önünde durakladığımda, arkamdaki adım sesleri de durmuştu. İşaret parmağımı dişlerimin arasına sıkıştırıp birkaç saniye yere düşürdüğüm sütlerime baktım. Sonrasında ise aceleyle eğilip sütleri kucağıma doldurdum ve odama girdim. Savaş da, yavaş adımlarla odama girdiğinde kapıyı aralık bıraktı. 

Odamın duvarlarında gezinen gözleri sırasıyla balkonuma, kitaplığıma, çalışma masama, kıyafet dolabıma ve yatağıma değip bende durdu. Geri geri yürüyüp kendini sırt üstü yatağıma bıraktığında, kıkırdadım. "Filmi ben seçerim." dedi, bakışları tavandayken. "Neden tavana onları yapıştırdın?"

Konuyu aniden değiştirmesi şaşırmama yol açsa da, bozuntuya vermedim. "Karanlıktan hoşlanmıyorum." dedim, ben de refleks olarak bakışlarımı yukarı kaldırıp. 

"Yıldızları seviyorsun." diye mırıldandı. 

"Ve, Ay'ı da." diyerek onayladım onu. Sonrasında gözlerimi tavana yapıştırdığım, karanlıkta parlayan yıldızlardan çekip bilgisayarı kucakladım. "Sen filmi seç o zaman, ben de anneme bakayım." dedim, bilgisayarı Savaş'ın kucağına bırakırken. 

Bakışlarını bilgisayara çevirip başıyla onayladı beni. Gülümseyerek odadan çıktığımda, içimdeki çocuksu heyecanı yenemiyordum. Savaş, benim evimdeydi ve buna hâlâ inanamıyordum. Benim odamdaydı. Benim yatağımda uzanıyordu. Benim eşyalarıma dokunuyordu. Elleri, benim eşyalarıma değiyordu. Kokusunu benim yatağıma bırakıp gidecekti. Kokusuna sarılıp uyuyacaktım. Derin bir nefes aldım. Heyecanım, ciğerlerime dolmasına izin vermeden tüm oksijeni emerken yutkundum. Biraz sakinleşmeliydim. Bu kadar heyecan yapmam çok anlamsızdı. 

"Anne." dedim, neredeyse fısıltı şeklinde çıkan sesimle.

"Efendim?"

"Kızdın mı bana?" diye sordum, biraz mahcup bir ifade ile. "Yani, kızdıysan..."

"Kızmadım." dedi, sözümü kesip. "Biraz korkuyorum sadece. Çabuk güveniyorsun insanlara, yine incinmenden korkuyorum. Bu defa dikkatli ol, tamam mı?"

"Bu defa dikkatli olacağım."

"Güzel, şimdi gevezeliği bırak da, şunları odana taşı." dedi, elime pasta koyduğu iki tabağı tutuşturup. "Daha doldurmam gereken bir dosya var."

Gülümseyerek aldım elinden tabakları. Yanağına sulu bir öpücük bırakıp; "Kolay gelsin." dedim. "Ve, teşekkür ederim." 

Teşekkür ederim, bana bu kadar güzel baktığın için. Teşekkür ederim, beni böyle güzel yetiştirdiğin için. Teşekkür ederim, bana sevgiyi öğrettiğin ve hissettirdiğin için. Teşekkür ederim, yüreğime merhametini akıtıp güzel kalpli bir kız olmamı sağladığın için. Bana taş atanlara, gül atmayı öğrettiğin için teşekkür ederim. Beni eksiksiz, nazlı bir çocuk olarak büyüttüğün için teşekkür ederim. Tüm fırtınalı olaylara rağmen en huzurlu ortamın evim olduğunu bana öğrettiğin için, bunu bana gösterdiğin için teşekkür ederim. Teşekkür ederim, beni asla yalnız bırakmadığın, hep yanımda olup elimi tuttuğun için. Beni böyle koruyup güvenli kollarının arasında sakladığın için. Teşekkür ederim, bana hem anne, hem baba olup bir yanımı eksik bırakmadığın için. Sana ne kadar teşekkür etsem az biliyorum ama teşekkür ederim anne, bana hayatı sevdirdiğin için. 

Sana milyonlarca kez teşekkür ederim, bana tüm renkleri aşıladığın için. 

GÖKKUŞAĞINA SAHİP GECEWhere stories live. Discover now