yirmi altı│ölüm içgüdüleri│

En başından başla
                                    

│ölüm içgüdüleri│

Kına gecesinin sıkıntısız atlatılmasından sonra sıra düğüne nihayet gelmişti. Etraftaki insanlardaki telaş iyice büyümüştü. Hem çok zor bir süreci geride bırakmışlar hem de acılarını yüreklerinde taşımaktan vazgeçmişlerdi.

Kader belirgin bir çizgi idi, yönünü değiştirende biz fani insanların seçimleri... Şimdi Deran'da seçimlerinin sonucuna ulaşacak gibiydi. Her son bir başlangıçsa ve bu son ile kavuşacağı başlangıçta Bejindar var ise sanırım kaderin ona sunduklarına tebessüm edebilirdi. İlk zamanlar olduğu gibi öfkeli, nefret dolu değildi. O hâlini her ne kadar hak etmiş olsalar da, kendi gibi hissettirmemişti Deran'a. Deran o değildi. İnsanların kalbini bilerek kıran bir insan hiç olmamıştı.

Yine inatçılığı ile Afran'ı çileden çıkartmayacak mıydı? Elbette çıkaracaktı! Fakat artık aynı saftaydılar. Karşılarındaki düşman birdi. Onunla da sonuna kadar birlikte savaşmaya hazırlardı.

"Giyindin..."

Ablasını gördüğü anda dut yemiş bülbüle döndü Hazal. Gözlerine inanamıyordu. Ablası... Ablası tam bir peri kızı gibi olmuştu.

"İnanamıyorum!" diye bir çığlık döküldü dudaklarından. "Abla bir peri kızı gibi olmuşsun!"

"Abartma Hazal, utandırma ayrıca."

Hazal kadar beğenir miydi acaba Afran'da?

"Ne abartması abla? Dünya üzerindeki en güzel gelin olabilirsin sen, bir de abartma diyorsun!"

Deran, utandığını belli etmemek için yüzünü arkasındaki aynaya döndü ve bir kez daha kendine baktı. Gerçekten bu kadar göz alıcı olmayı o da beklemiyordu.

Herkesin hazırlanması bittiğinde sıra Deran'ı büyük salona götürmeye gelmişti. Annesi ve kız kardeşleri eşliğinde dikkatli olmaya özen göstererek merdivenleri inip, salona yöneldiklerinde kalbi ağzında atıyordu Deran'ın.

Annesinin yönlendirmesiyle salona girdiklerinde bir anda tüm bakışların kendisine dönmesiyle gerildiğini hissetti. Gerçi dün gece gerginlik ve heyecandan uyuyamadığı düşünülürse bu çokta anormal değildi onun için.

Babasının kendisine bakan bakışlarını gördüğünde bir an ağlayacağını zannetti. Babasının da gözlerinin dolduğunu görünce zor olsa da tuttu kendini. Aylardır baba kız gibi olamamışlardı ya şu ölümdü dünyada, kıymet bilemediklerine çok yanacak gibi hissediyordu. Kıymetini bilmeyenlerinde aynısını düşündüğüne emindi.

Salonun ortasında durduğunda kenarda duran en büyük ağabeyi Neçırvan'ın kendisine doğru yaklaştığını gördüğünde yutkundu.

Ağabeyi tam önünde durduğunda kendisine olan bakışları karşısında oturup hüngür hüngür ağlamak istediğini düşündü. Ağabeyinin de kendisinden farkı olmadığını görmek yüreğini sızlattı. Çok özleyecekti. Elbette sonsuza kadar gitmiyordu ama yine de her sabah ağabeylerine laf atmayı, Hazal'ın kendisini çıldırtmasını ve diğer tüm şeyleri çok özleyecekti.

Annesinin uzattığı kuşağı alan ağabeyi kısa bir an kendine baktıktan sonra usulca eğildi, kuşağı bel çevresinden dolayıp gelinliğin karın hizasının ortasında bağladı. Ardından bakışları yeniden Deran'ı buldu. İçi cız ede ede eğildi, kardeşinin alnını öptü ve duvağını örttükten sonra kenara çekildi.

Bu esnada gözünden bir damla yaşın akmasına mani olamadı Deran.

Diğer ritüellerin ardından çalınan konak kapısı, gitme vaktinin geldiğinin habercisiydi. Herkesin eşliğinde salondan çıkıp, çoktan açılmış olan konak kapısına doğru adımlamaya başladı. Her adımında canından kopan bir parça vardı sanki. Bu konaktan tabiri caizse kuş olup uçarken zaten göbek atması beklenemezdi. Fakat her anısının da canını bu denli sızlatması normal değildi.

AĞA [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin