bir

5.6K 458 188
                                    


Etkileyici bir adamın etkileyici evindeki sade odasının yatağında uyanmıştım ertesi günün sabahı. Yanım boştu. Yatağa kahvaltı tabii ki de beklemiyordum, en azından yanımda onun bedeniyle uyanmayı bekliyordum. Tanrım, umutsuz vakaydım.

Çıplak bir şekilde yerimde doğrulup arkama yaslanma çabalarım kalçamda hissettiğim ağrıdan dolayı biraz zorlukla da olsa başarıya ulaştı. Sırtımı yatağın başlığına yaslayıp etrafta göz gezdirmeye başladım, ağrıdan dolayı yüzümü buruşturmuş bir şekilde. 

Sade bir odaydı. Duvarlar çok açık bir krem rengindeyken mobilyaların çoğu siyahtı. Aradaki beyaz aksesuarlar siyahla çok güzel bir kontrast oluşturuyordu. Yatağın boş kısmına çevirdim kafamı. Bulunduğu yerin çarşafları dağılmıştı, kalktığının göstergesi olarak.

O gece işimizi bitirdikten sonra tabii ki sarılarak uyumadık. İkimiz de zevk almıştık ama. Bunu inkar edemezdim. Onun aynı fikirde olduğundan emin olamasam bile onun için tamamen kötü olduğumu da düşünmüyordum.

Sonra kafamı diğer tarafa çevirip komodine benim için bıraktığı notu gördüm.

"Bir kaç saate geleceğim."

Daha fazla oturmanın anlamsız olduğunu düşünerek yerimden kalktım ve odanın içindeki banyoya yöneldim. Temizlenmem gerekiyordu. Banyo yapmamı sorun edeceğini de düşünmüyordum. Banyoya girdikten sonra suyu ayarladım.

Daha ilk sabahtan vurmuştu içime pişmanlık. Yanlıştı bu, tamamen yanlıştı. Kendime yakıştıramadığım bir davranıştı. Dün gece hissettiğim dokunuşları hatırladım. Vücudum nasıl tepki vereceğini bilmiyordu o dokunuşlara. Onun tenini hatırladıkça, kokusunu saçlarıma sürdüğüm şampuanda duydukça gözlerim doluyordu. 

Gözyaşlarıyla, pişmanlıklarla ve acıyla dolan duşumu aldıktan sonra çıkıp aynada çıplak ve ıslak vücuduma baktım. Köprücük kemiklerimin üzerindeki Yoongi'ye ait olduğunu bildiğim izleri gördüm. Aceleyle bırakılmış, vücudumun diğer bölgelerindeki kızarıklar da gözüme tüm açıklığıyla yakalandığında iç çektim.

Yataktan aceleyle yere fırlatılmış giysilerimi yerde görünce aldım ve giyinmeye başladım.

Abim için, diye fısıldadım kendime.

Giyindikten sonra odadan çıkıp evin içinde dolanmaya başladım. Merdivenlerden aşağı indiğimde bir kadınla karşılaştım. Hizmetli gibi duruyordu, kıyafetlerinden anladığım buydu. "Merhaba efendim," dedi sıcak bir yüzle.

"Merhaba," dedim gülümsemeye çalışarak.

"Yemek masasına geçebilirsiniz, Bay Min'in söylediği gibi kahvaltınızı hazırladım. Kendisi de bir saate burada olur sanırsam. Siz dilerseniz kahvaltınızı edebilirsiniz." Eliyle ilerideki yemek masasını gösterdiğinde aç olmadığımı hissettim.

"Teşekkür ederim, ellerinize sağlık ama aç değilim. Biraz dolanmamda sakınca yoktur umarım?"

"Hayır hayır, evi istediğiniz gibi dolaşabilirsiniz." Gülümseyip yürüyerek mutfak olduğunu tahmin ettiğim yere gitti.

Oturma odasının siyah-beyaz tonlarını izlerken hiçbir yerde fotoğraf asılı olmadığını fark ettim. Bir kaç çizim vardı duvarlarda, sanata ilgili olmalıydı. Ya da dekorasyonu yapan kişinin seçimiydi. Aslında pek umrumda değildi. Bir kaç dakika duvarda asılı tablolara baktım. Onun olmasa bile benim sanata ilgim vardı ve baktığım tablo Dali'ye ait olmalıydı. Unutulmuş Ufuk isimli tabloya bakarken gözlerimi kıstım. Güzeldi. Çok güzeldi.

Resmi inceledikten sonra koltuğa oturdum ve etrafı incelemeye devam ettim. Düşüncelere dalmıştım. Oturduğum sürenin yarım saatten fazla olduğunu ve Yoongi'nin geldiğini yanımda oluşan ağırlıkla fark ettim. Kapının açılışını ya da adım seslerini duymamıştım. Derine dalmış olmalıydım.

"Taehyung," dedi omzuma hafifçe dokunarak.

"Bay Min?" diye mırıldandım ne diyeceğimi bilemeden.

"Yoongi diyebilirsin," dedi. "Anlaşmamızı konuşalım mı?"

Kafamı evet anlamında salladım. Abim için.

Her şeye rağmen bana neden çekici geldiğini ise sorgulamadım.

Boğazını temizledi ve derin sesiyle konuşmaya başladı.

"Öncelikle bu anlaşmadan bahsetmeden önce istediğin gibi karar verebilirsin. Şu anda hiçbir şekilde seni zorlamam. Öyle biri değilim, inan bana. Şartları söyledikten sonra da istediğin gibi reddetme hakkına sahipsin tabii ki."

Kafamı salladığımda devam etti.

"İlişki adamı değilim Taehyung. Duygu adamı hiç değilim. O yüzden benim için en önemli kurallardan birini söylüyorum sana: Duygu yok. İstediğini alacaksın, istediğin kadar para, istediğin her şey senin olacak. Emin ol sana istediğinden de fazlasını vereceğim. Ama bana karşı duyguların olmaya başladığı anda bu biter. Aramızdaki şey. Uzun süre görüşmediğimiz zaman telefonum senin tarafından önemli bir şey dışında çalınırsa bana karşı duygu hissettiğini farz ederim. Bu kötü olur. Bunu uzun zamandır ihtiyaçlarımı karşılamak için yapıyorum ve en uzunu 3 ay sürdü. Duygu kısmından sonraki kısım ise sadece benimle olabilirsin. Aramızdaki şey devam ettiği sürece sadece benimle birlikte olabilirsin. Başka biriyle olduğunu hissettiğim, duyduğum, hele ki gördüğüm anda hepsi biter. Güvenliğini ve ihtiyaçlarını karşılayacağımdan emin olabilirsin. Fazlasıyla."

Göz kırpıp kızarmama neden olmuştu.

Bir kaç dakika sonra ise, bana uzattığı anlaşmayı imzalıyor ve aramızdaki şeyi mühürlüyordum.

Tutsaklığı kabul ediyordum.

Şimdiye kadar bir sene geçmişti ve ben biri ve en önemli kural dışında söylediği her şeye uymuştum. Duygu yok.

boys like u | taegiWhere stories live. Discover now