-1-

44 5 0
                                    

☆☆☆

Her gözlerimi kapadığım zaman zihnimde yankılanan bağırışlar, acı dolu inlemeler, nefretle süslenmiş haykırışlar, bir kabus misali, beni hiç olmadığım kadar korkutuyordu.

Her aynaya baktığım zaman, neşe ile gülen bir çocuk yerine, duygusuz, kahverengi postlu bir robot görmek, bir iğne gibi batıyordu kalbime.

Ve her geçmişi hatırlamaya çalıştığımda, kan lekeleri ile dolu o mor gömleği ve elindeki kana bulanmış bıçak ile, kalbimi tekrar durduran o adam.

İçimde garip bir his vardı ama hiçbir zaman çözüm bulamamıştım bu duruma.

Artık mantık ve ya gerçeklik, ikisini de karıştırır olmuştum. Gerçeğin yalandan bir farkı yoktu. Yalanın ise saçma bir hayal gücünden.

Bizlere animatronik diyorlardı. Ne anlama geldiğini dahi bilmediğim bir şey ile sesleniyorlardı.

Ancak biz de onlar gibiydik.
Biz de onlar gibi insandık. Hiç olmazsa, önceden öyleydik...

Gözlerimi her açtığım da kap karanlık pis bir oda da buluyordum kendimi.

Korku sarıyordu bedenimi, yanında merak ve endişe ile.

Soğuk zeminle temas eden robot
ayaklarım. Dimdik duruyordum. Hareketsiz.

Karanlık yüzünden göremiyordum etrafı. Nereye gittiğimi bilmeden olduğum yerden uzaklaşmaya bir ışık, bir yardım aramak umuduyla dolandım etrafta.

Metal adımların geldiği yöne yaklaştım. Uzun 2 adet gölge. Tıpkı benim gibi. METAL.

Mor bir tavşan ve sarı bir tavuk. Elinde bir çift kırmızı gitar vardı tavşanın.

Sarı olan tavuk ise bir cupcake taşıyordu elinde.

Birsüre birbirlerine baktılar. Akıllarında ya bir merak ya da bir şüphe vardı. Onları biraz daha inceledim. Tavuğun üzerinde, renkli bir şekilde "Let's Eat!" yazan bir önlüğü, tavşanın ise kırmızı bir papyonu vardı.

Doğrusu, bu iki metal şey de bana oldukça tanıdık geliyordu. Ancak, Şuanlık bunu sorgulamamaya karar verip, bir ışık kaynağı aramaya devam ettim.

Parti masalarının arasından geçer iken, uzun bir koridora girmiştim.

Koridorun duvarından hafifçe destek aldım. Gözüme çarpan hafif uzaktan gelen bir ışık süzmesi dikkat çekiyordu.

Bu metal bedeni taşımak bir hayli zordu. Hernekadar yorgun düşsemde hedefim için ilerlemeye devam ettim.

Önüme çıkan garip posterler. Birkaç çocuk çizimi bu durumu daha da ilginç hale getiriyordu.

Koridorun sonuna doğru çelik bir kapı vardı karşımda. Küçük bir cam ve ışık kaynağının sistemi.

Camdan odanın içine baktığım da bir adam görmüştüm alnımı  cama koyup diğer elim ile cama hafifçe vurdum.

Adam bana baktığı an taş kesilmişti sanki.

Hızla camın yanındaki kırmızı düğmeye bastı adamın bu yaptığı ile kapı otomatik olarak kapanmıştı.

Tekrardan elimi cama vurdum, adam bana korku ile bakar iken "hey!" diye seslendim.

Bu metal bedenin çelik bir kapıyı açmasını umarak kapıya birkaç tekme indirdim.

Kapının açılmayacak olduğunu anlamıştım. Ve tek sorun içerideki adamın fazla korkmuş olduğuydu.

Cama bir kez daha baktığımda adamın çaresiz bir biçimde yere çöktüğünü görüyordum. 

Korkudan titriyordu sanki. Bi an içinde ışıklar söndü ve çelik kapı ağır bir gıcırtıyla açılmaya başladı.

Yardım umuduyla adamın yanına bir adım atarak yaklaştım.

Onun ise söylediği tek birşey vardı "lütfen,lütfen yapma!"

Ve bi an içinde gördüğüm tek şey kanla kaplı ellerim ve vahşet verici bir cesetti. Bunun nasıl olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu...

Vous avez atteint le dernier des chapitres publiés.

⏰ Dernière mise à jour : Sep 24, 2017 ⏰

Ajoutez cette histoire à votre Bibliothèque pour être informé des nouveaux chapitres !

[FNAF]- Kanlı HatıralarOù les histoires vivent. Découvrez maintenant