Bunun lütfen Young K ile bir alakası olmasındı.
Ve eğer hafızamla birlikte hislerimi de kaybetmediysem, desibeli oldukça yüksek bir şekilde günümün daha bitmediğini söylüyorlardı.
***
Asansörden inerken, aklıma gördüğüm sahne gelmişti. Ne diye o kadar etkilendiğimi hala daha çözebilmiş değildim doğrusu..
Boş koridordan, koridor kadar boş düşüncelerimle geçtikten sonra sonunda patronumun kapısına varabilmiştim.
Kapısını tıklayacağım esnada birden durdum, kapı aralıktı dahası içeriden tanıdık bir ses geliyordu ve yemin ederim ki bu patronumun sesi değildi.
"Yapma Brian, onu daha yeni işe aldık. Nasıl göndeririz? Üstelik işinde de ne kadar iyi.. Şu kızla ne alıp veremediğin var Allah aşkına?"
Beni destekleyen bu cümlelerin sahibi şaşırtıcı bir şekilde patronumdu ancak Brian denen kişi tekrar konuşmamıştı.
Oysa tam olarak onu duyamamıştım bile.
Brian.. Bu daha evvel duyduğum isim değil miydi? Başıma ağrılar sokan isim..?
Neden hala kapıyı açıp içeriye bakmadığımı ben de hala bilmiyordum, muhtemelen tek sebebi çekingenliğim ya da saygımdan dolayı değildi..
Bir şey beni fazlasıyla engelliyordu. Sanki o kişiyi görürsem hayatım bir daha eskisi gibi olmayacak gibi hissediyordum, hoş hayatım eskisi gibi falan değildi.
Ben de, tekrardan sesini duymak istemediğime karar verip hemen orayı terk ettim.
Buna neden hazır olmadığımı bilmememe rağmen Yong Gun amcadan sonra elde edemediğim mutluluğu yaşıyordum.
Evet, en doğrusu buydu.
Zamanı gelene dek bazı şeylerden uzak dursam iyi olacaktı, üstelik Young K olayı daha yeni cereyan etmişken beynime fazladan mesai yaptırmamın lüzumu yoktu.
Şirketin daha yeni keşfettiğim kitaplarla dolu odasına girdiğimde kafam biraz da olsa dağılmış gibiydi.
Şirketim, çevirmenlik işini bir üst düzeye çıkarmış artık piyasaya hakim bir şirketti. Beni başka bir yere tayin etmek yerine asıl yerlerinde kalmamı istemişlerdi, ilk başta bundan dolayı rahatsız olsam da şimdi halimden gayet memnundum.
Elime aldığım kitap İspanyolca'ydı. İspanyolcam o kadar iyi değildi; hatta daha çok pratiğe ihtiyacım var gibi duruyordu, bunu özellikle kitabı karıştırmaya başlayınca fark etmiştim.
Not defterimi çıkarıp bunu not ettikten sonra elimdeki kitabı aldığım yere bıraktım.
Evet, ben de o halen telefon notlarının güvenliğine inanmayan ayrıca, kalem kullanmaya bayılan kişilerdendim.
Gözüme çarpan başka bir kitabı almak için uzandığım sırada arkadan gelen ayak sesleri yüzünden kitabı düşürmüştüm.
Bu devasa odada yalnızdım ve bu hiç de hoş olmayan ayak sesleri beni bunu yapmaya bilerek itmiş olabilirdi, elbette ki.
Kitabı almak için eğildiğim zaman görmüştüm ayakkabısını, her ne kadar sakin kalmaya çalışsam da hala daha tek kelime etmemesi beni germeye yetmiş de artmıştı bile.
Ayakkabısı oldukça tanıdıktı ve sanırım gittikçe üzerime geliyordu, birden bire neden gelen kişinin yüzüne bakma zahmetinde bulunmadığımı hatırladım.
Tabii ya.. Ya bu da diğer psikopat insanlar gibi ilk adımı karşıdan bekleyenlerdenseydi..?
"Buraya girme iznin olduğunu sanmıyorum!"
Yüzüne bakmasam da bu sesi gayet iyi tanıyordum.
Sonunda ayağa kalkıp da cevap verme hakkını edinebilmiştim.
"Üzgünüm ama iznimi senden alacak değilim, gerekli izinlerimi gerekli kişilerden aldım. İzninle!"
Bir cümlede ne kadar fazla izin kelimesi kullanılabilecekse o kadar çok kullanmıştım sanırım.
Yolumu tıkıyordu ve ona çekilmesi için beş saniye kadar vermiştim, yapmaya her ne kadar niyeti yok gibi gözükse de bu beni sinir etmekten başka bir işe yaramıyordu.
"Benimle uğraşmak bu kadar hoş bir şey mi?"
Kendimi tutamayarak sorduğum soru karşısında benim bile ağzım açık kalmıştım.
"Kimin kiminle uğraştığını hala daha anlayamadın sanırım, ya da salağa yatmak hoşuna gidiyor."
Keşke, keşke yaşadığım şu şeyleri salağa yatmak olarak tanımlayabilseydim..
"Bak kim olduğunu, ne yapmak istediğini bilmiyorum tamam mı? Sadece aynı şirkette çalışan iki kişi olarak kalalım yeter.. Hayatım zaten yeterince zor, lütfen biraz işbirliği yapabilir misin? Lütfen.."
Teknik olarak kim olduğunu sanırım biliyordum ama pratikte hatırlayamıyordum, sonuç olarak yalan söylemiş sayılmazdım.
"Hafızanı falan kaybetmiş olmalısın!! Melissa, artık cidden dayanamıyorum. Daha önce de YAPTIĞIN gibi lütfen hayatımdan çık!!"
Son cümlesini kolumdan tutup beni dışarı atarken söylemeseydi eğer her şey daha kolay olabilirdi sanırım.
Ya da öyle bir ihtimal falan yoktu.
Hiçbir
şeyin
kolay
olacağı
falan
yoktu.
Hafızamı kaybettim, evet.
Bunu sana açıklayamıyordum, evet.
Ve bunu saçma doktorum yüzünden yapıyordum, yine evet.
Üzgünüm Young K.
YOU ARE READING
Lost of Memory
FanfictionKusursuzca tasarlanmış düzeni asla bozamazsınız ve eğer kader diye bir şey varsa o işte tam burda! Bu noktadan itibaren sizi kaderin zalım ağlarıyla yalnız bırakacağım. Melissa da dahil kimse ne olup biteceğini bilmeyecek ya da Brian bilse de engel...
Part catorce
Start from the beginning
