"Tamam kızım ne bağırıyorsun? Veriyoruz işte. " behram bahce kapısından girip, telefonu elime tutusturdu. Ne olduğunu anlamadan azra'nın bağırma sesleri kulağıma doldu.

"Senin telefonun bu odunda ne arıyor loya!" Telefonu kulağımdan uzaklastırıp, suratımı buruşturdum.
Behram'la göz göze geldiğimizde, sinirle başımı çevirdim.

"Azra, ben seni sonra arayacağım kapat şimdi." Belimi tutarak koltuğa otururken suratım ister istemez buruşmuştu. Azra'nın ne dediğiyle ilgilenmeyip, telefonu kapattım.

"Kıza ne dedinde delirttin? " Uykulu gözlerini ovalayıp, kendini karşımdaki koltuğa bıraktı.
"Ne demişim? " bilerek mi yapıyor bu?
"Bende onu soruyorum gerizekalı. Ne dedin!?" Başını ovalarken kaşlarını çattı.

"Sabah sabah o dilinden olmak istemiyorsan sus. Bir şey demedim o çatlağa! Telefonunu bahçenin ortasına bırakmışsın sabahtan beri çalıyor. Uykumdan uyandırdı, kırmadığıma dua et!" Yerimden doğrulacağım sırada sırtıma ağrı girmesiyle inleyerek kendimi geri bıraktım.

"Sıkıyorsa kır. " bir elim belimdeydi, diğer elimde ise telefon vardı. Telefon olan elimi uzatıp, ona doğru salladım.
"Al,al kır" surat ifademe bakıp, gözlerini devirdi. Dirseklerini dizlerine koyup, öne doğru eğildi.

"Şuan bana laf yetistirecek durumda değilsin gibi görünüyor. " kafamı hızla iki yana salladım.

"Yoo hiçte bile!" Gülerek ayaklandı.
"Acaba diyorum.. dünün intikamını şimdimi alsam" gözlerim korkuyla aralanırken, hızla kafamı iki yana salladım.
"Aklından bile geçirme!" Sinsi sinsi gülerek dibime geldi.

"Geçerse ne olacak. Hani nerde o hazır cevap loya!" Gözlerimi kısarak, baktım. Ben sessiz kalınca, oda gülerek uzaklaştı.

"O kadar da câni değilim" merdivenleri cıktıktan sonra, kapı sesi geldi. Muhtemelen telefonumun sesiyle bozulan uykusuna devam edecekti. Sırt üstü uzandığım icin ağrı dahada artarken, gücle ayağa kalktım. Ayakta kesinlikle daha iyiydim. E ama akşama kadar ayakta dikilecek degildim ya! Kendime acilen bir vazife bulmalıydım. Karnımın alarm sesiyle, aradığım vazifeyi bulmuştum. Mutfağa gidip, dolaba doğru ilerledim. Kahvaltı icin kullanılacak ne varsa, hepsini tezgaha cıkartıp kapısını kapattım. Aslında şeytan diyor, ye yemeğini siktiret diģerlerini. Ama maksat, oyalanmaktı. Hem behram bey benim bu tür şeyleri zorluk olarak görmediğimi öğrenmiş olur.

Hazırladığım mükellef kahvaltı sofrasına son bir defa daha baktım. Bir tek kuş sütü eksik diyemezdik tabikii ama yinede bana göre eksiksizdi. Özellikle yukarı cıkıp kahvaltıya çağıracak değildim. Aşşaği inipte, gelirlerse yemeyin diyecek halimde yok.

Masaya oturup, kendime portakal suyundan koyup kahvaltı etmeye başladım. Uzun zamandır böyle güzel kahvaltı etmemiştim. E sonucta benim elimden dir başka oluyor canım!

"Bâre kızı bekleseydin, tünemişsin hemen sofraya" Behram karşımdaki sandelyeyi cekip oturdu. Sofraya şöyle bir göz gezdirdikten sonra dudaklarını birbirine bastırdı.

"Bugün özenerek hazırlamış herhalde. " huyum kurusun çok gururlu bir insanımdır. Sofrayı benim hazırladığımı söylemeyeceğim.

"Bencede" ağzımdaki yemeği ciğnerken, gözlerim behram'da onu izliyordum. Kısa bir süre bana bakıp, tekrar önüne döndü. Biz kahvaltı etmeye devam ederken, ela gölerini ovuşturarak mutfağa girdi. Henüz orada olduğumuzu görmüş olacakki şaşkınlıkla gözleri aralandı.

"Yaa.. yumurtalı ekmeek! Kim yaptı bunu. Bayılırım ben ona!" Hemen sandalyeyi çekip, oturdu. Elini yumurtalı ekmeğe uzatıyordu ki vurup cekilmesini sağladım.

Büyük Vurgun Where stories live. Discover now