Ne vakit arabaya binip yola koyulduğumu hatırlayamazken, radyodan gelen sesin huzurlu kollarına bıraktım Kendimi.

Öyle bir yerdeyim ki..

Öyle bir yerdeyim ki.

Bir yanım mavi yosun, dalgalanır sularda...

🕊️

"Hayır loya! Bu göreve katılmayacaksın. Listede adın yok" yarım saattir yumruk yaptığım elim, tırnaklarım sayesinde kan içinde kalmıştı.

"Ama bana kadroda ismim olduğu söylendi!" Sesimin yüksek cıkmaması icin, kendimi o kadar fazla sıkıyordum ki! Dişlerimin kırılmaması mucizeydi. Özel harekat timi oluşturuluyor, ve ben bu kadroda yer almıyorum. ŞAKA DEĞİL Mİ ŞAKA!
"Sesini yükselteceğin son insan benim. Şimdi daha fazla konusmadan, odamı terket" gözlerimi kısa bir süre kapatıp, tekrar açtım. Karşımda, MİT kurulu başkanı İclal Bührance vardı. Sesimi yükselteceğim son insanın o olacağını biliyordum. Ama nalet olsun ki o görevde bende olmalıydım! Bu neredeyse uluslar arası bir vakaydı! Uruguay, Brasilia,venezuella... Ve daha nicesine ağ atmış olan, bir uyuşturucu çetesi. Uzun zamandır, hamlanmış yaşantıma tamda böylesi gerekirdi.

"Özür dilerim iclal hanım. Bir an sinirlerime hakim olamadım. Lütfen, listeye bir daha bakın" sesimi olabildiğince alçak tutarak konuşmuştum.

"Loya, sana odamı terketmen gerektiğini söylemiştim. Beni daha ne kadar meşgul edeceksin? Kadromuzda eksik yok!" Sözlerinden sonra kafamla selam verip odadan cıktım. Dolan gözlerimi sonuna kadar açıp, ellerimi yelpaze gibi salladım.

"Bir mucize olsun" o an aklımdan geçen tek cümle buydu.

Sanki bir saat öncesine kadar ağlayan ben değilmişim gibi, şuan katıla katıla gülüyordum. Altemur'un boyadığı saçları tam anlamıyla kıpkırmızıydı. Hele o büzdüğü suratı yokmu!

"Loya! gülmeyi kesermisin artık" kafamı başka bir tarafa çevirip, elimi dudaklarıma bastırdım. Ama 4 duvarıda aynalarla çevrili olan bu odada malesefki, yönümü cevirmemde faydasızdı. Altemur aynadan kendisi bakıp, edepsizce mırıldanıyordu.

"Göreve katılmak icin bir taraflarımı yırttım. Karşılığı bumu!" Gülüşlerimi daha fazla sessiz tutamayıp, tekrardan bir kahkaha patlatıverdim.

"Joseph bush! Sevdim bu ismi" venezuellaya italyandan mal almaya gelecek olan joseph. Altemur'a her ne kadar gülerek baksamda ona verilen görev belkide, en iyisiydi.
"Bırak şimdi joseph'i. Yarın ankara'dan iki kişi daha gelecekmiş. Kadroyu isteyen kişinin ise bir kadın asker olduğunu biliyormusun? ." Kadın asker mi? Kulağa cok hoş geliyor.

"Görevde kimliği yine asker olarak mı bilinecek?" Kafasıni iki yana sallayıp yanıma oturdu.

"Hayır, sana söylediklerimi de unut. Onun asker olduğunu kimse bilmiyor. O bir polis. " sırıtarak kafamı arkaya attım.

"Peki sen bunu nereden biliyosun?" Ayağındaki botları iki kez yere vurup, pantolonundaki tozu cırptı.
"Ufak bir araştırma yapan herkes bu bilgiye ulaşabilir" tek kaşımı kaldırıp sordum.

"O zaman bu gizli bir bilgi olmaz" kafasını olumlu anlamda sallayıp, belli belirsiz gülümsedi.
"Haklısın olmaz. Ben iclal Bührancenin kaynaklarından yapılan araştırmadan bahsediyorum. " Bağdaş kurduğum ayaklarımı açıp, hızla yere bastım.

"Sana inanmıyorum. Yakalanabilirdin!" Umursamazca omuz silkti.
"O kadına güvenmiyorum. Görevin tam olarak ne olduğunu öğrenmem gerekiyordu." Bize görev her zaman olduğu gibi yüzeysel anlatılmıştı. Neredeyse dünyanın her bir yanına ağ atmış, uyuşturucu tüccarlarının ipini cekmek icin her bir yandan polis temin ediliyordu. Yur dışı polisininde o çeteden olabilme ihtimali, onlarla çalışmamızı engelliyordu. Bu sebeple kılıktan kılığa girilecekti. Tıpkı altemur'un italyan sapkın bir tip kılığına girdiği gibi.

Büyük Vurgun Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz