Seeds of Apocalypse Part 1: Hawk's Eye

876 66 46
                                    

KONU: Natasha Rusya'daki görevden henüz bir sonuç alamamıştır öte yandan beklemeye kararlıdır. Tony ise Steve ile uzlaşmanın yollarını aramaktadır. Ve bu konuda henüz o da başarı sağlayamamıştır.

 

BÖLÜM: Tony'nin düşünceleri yine beyninden ışık hızıyla akıyordu. Ne vardı bir dahi olmasaydı? IQ'su 100'ün altında olsaydı ve sıradan bir hayat sürseydi mesela? Sıradan bir kız bulup evlense ve çocukları olsaydı. Bir çiftlik evinde tavuk besleseydi ve...
Tony ürperdi. Hayır, o asla bunlara sahip olmak istemiyordu. Olduğu adamdan ölesiye memnundu, sadece hızlı düşüncelerine söz geçiremiyor ve ara sıra sırf bu yüzden biraz fazla yoruluyordu.
Steve de cabasıydı. Kaptan işi yokuşa sürmekten ne zaman hoşlanır olmuştu? Aradan geçen bunca zamandan sonra Tony, Steve'in değiştiğini kabul etmeliydi. İnsanlar değişirdi ve elbette buna içinde bulunduğu koşullar sebep olmalıydı. 
Ve tabii bir de Natasha vardı, bir haftadır Rusya'daydı ve hala ondan bir haber alamamıştı. Acaba hangi cehennemdeydi ve neden onu meşgule almıştı? Tony bu bilinmezliklerle ne yapacağını bilemiyordu. Bazen dahi olmak bile sorunları çözmeye yardımcı değildi.
Öte yandan sorunlarına bir sorun daha eklemiş ve nişanlanmıştı. Hangi akla hizmet ettiğinden pek emin değildi, ama artık zamanı diye düşünmüştü.

Natasha girip çıktığı ara sokaklardan sonra nihayet ulaşması gereken yere ulaştı. Karşısındaki küçük taş yapı, ona hatırlamak istemediği anılarını hatırlatıyordu. Karanlık geçmişini... Unutmak istermiş ve sanki unutabilirmiş gibi kafasını hızlıca salladı ve karşısındaki tek katlı taş eve doğru ilerledi. Ara sokakların birinde böylesine güzel ama dikkat çekmeyecek kadar küçük olan ev, ona nedense fazla samimi gelmişti. Belki de kapısına asılan noelden kalma süs yüzünden böyle düşünüyordu, belki de ön camlardan aşağı doğru sarkan begonviller yüzünden.
Kapının önünde durduğunda derin bir nefes alıp verdi ve etrafını kolaçan etti, sarı bir kedi arkasından yürüyerek geçiyordu ama onun dışında etraf fazlasıyla sakindi. Zile bastığı sırada telefonu çaldı. Yine Tony arıyordu ve onunla şimdi konuşamazdı, adamın zamanlaması berbattı ve Tony'nin bu görevden haberi yoktu. Şimdilik. Belki Friday Natasha'nın konumunu bulurdu, ama hangi iş üzerinde olduğunu bilemezdi. Çağrıyı bir kez daha meşgule alırken, içeriden gelen ayak sesleri duydu.
Kapının üzerindeki minik dürbün, bir anlık karardı ve Natasha oraya doğru sırıttı.

Kapı ufak bir gıcırtıyla açıldığında karşısındaki beklediği kişi değildi.
"N-Natasha?" dedi kadın şaşkınlıkla

"Merhaba Laura." Natasha'nın ses tonu her zamanki gibiydi, ölçülü.

"Bizi nasıl buldun? Clint kimsenin bizi asla bulamayacağını söylemişti."

"Clint'in beni hafife almak gibi kötü bir huyu var," diyerek omuz silkti kızıl kadın.
Arkadan duvara tutunarak yürüyen bir erkek bebek görmüştü, bu Nathaniel'dı. Tanrım, ne çok büyümüştü.
Laura henüz Natasha'yı içeri davet etmediğinden -ki bu şaşkınlıktan olsa gerekti- kapıda dikilmeye devam ediyorlardı. O sırada kapının ardından Clint göründü.

"Tasha?" dedi o da karısı gibi şaşırarak.

"Selam." diyerek elini kaldırdı Natasha. Zaferine gülümsüyordu.
Clint onu tuttuğu gibi içeri çekti.

"Burada ne işin var?" diye sordu panikle.

"Aynı soruyu ben sana soracaktım, Rusya'nın kışları ne kadar soğuk olduğundan haberin var mı? Çocukları hasta etmek mi istiyorsun? Burası saklanmak için uygun bir yer değil."
Clint onu duymamış gibi başka bir soru sordu. "Bizi nasıl buldun?"
Natasha hafifçe tebessüm etti, ama cevap vermedi.

Clint anladı ve gülümsedi. "Aslında bizi hiç kaybetmedin değil mi?"

Mark 45 üzerinde son çalışmalarını gerçekleştirirken Tony daha önce hangi zırhına bu kadar özenli yaklaştığını düşündü. Her biri özel ve harikaydı, ama Mark 45 onun şu anki gurur kaynağıydı.
Bir şeyler oluyordu ve olmaya da devam edecekti, içindeki huzursuzluk giderek büyüyordu. İçgüdüsel olarak takımı bir araya toplamalıydı ama hislerden daha fazlası vardı. Tehdit aslında burunlarının ucundaydı fakat hiçkimse henüz göremiyordu. Belki de görmek istemiyorlardı, Tony bunlardan hangisi olduğuna karar veremedi. Çok sayıda düşman vardı, Dünyanın bir çok yerinde ve uzayda. Onları görmüştü, büyüklüklerini ve teknolojilerini. Tabii ki o solucan deliğinden düşerken çözmeye zamanı ve hali yoktu fakat anlamasına yetmişti. Geri geleceklerdi. Loki asla durmazdı. Thor ise bu sefer onu durduramayabilirdi. Çünkü böyle giderse asla bir ekip olamayacaklardı.

Masters of Infinity (Stony)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin