Ben de yüzünü ilk o zaman görmüştüm. Geldiğinde ışık hızıyla kaybolduğundan mudur nedir suratına bakamamıştım.

Şimdi tüm hatlarını görebiliyordum.

Onun, Dondurmacıdaki Çocuk olduğunu görebiliyordum.

Onu kovalamam gerektiğini biliyordum, fakat bu kadar kolay karşılaşacağımızı düşünmemiştim.

Madem öyleydi, ben de arkalarına takıldım.

***

Birisi kulaklığımı çıkardığında rüyalar alemine geçiş yapmak üzereydim.

Bu durumdan hiç hoşnut olmadan gözlerimi açtım, karşımda kimse yoktu ya da yanımda.

Kendi kendilerine düşmüş olabileceğine inandırdım kendimi.

Mecburdum, müzik dinlemeden uçakta asla uyuyamazdım. Birçok kez uçağa binmiştim binmesine lakin kolayca sakinleşebilen insanlardan değildim.

Aklınızda olsun, bu zamanlarda müzik çok işinize yarıyordu.

Bulutun üstünden tam Ay'a atlayacaktım ki kulaklığım yine yerinden çıktı.

Bu sefer hızlıca açtım gözlerimi ama yine ve yine etraf sakindi. Herkes uyuyordu.

En azından uyuyor gibi görünmeyi başarıyorlardı.

Daha fazla yapamayacağımı bildiğimden yavaşça yerimde düzelerek bir süre uyuma fikrine veda ettim.

Nasıl olsa varmamıza da dakikalar kalmıştı.

Yeniden etrafa bakındım, her şey normaldi. Herkes keyifli gözüküyordu, Young K hariç.

Uykusunda bile bana saydırdığına yemin edebilirdim.

Bana böyle davranmasının bir sebebi var mıydı yoksa huyu mu bozuktu?

Sebebi her ne olursa olsun insan ilk defa -tamam ilk olmayacaktı ama en azından tekniksel olarak ilkti- gördüğü insanla tanışmak için bir adım atardı.

En azından normal insanlar böyle yapardı.

"HAH!! GELDİK MİĞĞ??"

Sanırım uçakta rahat edemeyen bir tek ben değildim, adının Dowoon olduğunu öğrendiğim çocuk uykusundan sıçramış ve ilk cümlesinin bu olmasına karar vermişti.

"Henüz değil ama inan bana gelmeyi en az senin kadar ben de ist-"

İsterdim.

Eğer Young K sözümü kesmeseydi ben de isteyebilirdim belki.

"Gelmedik sen devam et uyumaya Dowoon."

Bir saniye ya.. Young K uyumuyor muydu yani?

Bu sorum, bana yaptığı ikinci hatta tanışma çabasına girmemesini de sayarsak eğer üçüncü saygısızlığının bile önüne geçmişti.

Benden bu kadar çok hoşlanmamasının sebebi ne olabilirdi ki?

Ağzım mı kokuyordu acaba?
Oysa yediğim soğanlı cipsten sonra dişlerimi defalarca fırçalamıştım.

O zaman geriye tek bir şey kalmıştı onu da açıklayamıyordum.

Baş ağrılarım yeni yeni sinyaller gönderirken beynime, gözümün önüne gelen küçük bir görüntüyle bi' anlığına kendimi kaybettiğime yemin edebilirdim.

Elimden biri tutuyordu.. Bir erkek evet evet büyük ihtimalle erkekti, babam mıydı acaba? Hayır onun elleri daha büyüktü bu el.. Daha zarifti. O.. O şey, bir yüzük müydü?

Ve o şeyin ne olduğunu çözemeden görüntü gitmişti.

Bu da neydi şimdi?
O el kimindi?
Ben niye durduk yere bir şey görmüştüm..?

Bir rüya olma ihtimali var mıydı acaba?

Sorularla boğuşmaktan bana bakan bir çift gözü fark edememiştim.

Bir saniye.

Bana bakan şu çocuk..

Öncelikle size kendi yüz hafızamın ne kadar zayıf olduğunu söylemeliyim sanırım. Ya da insanların yüzüne direkt bakmaktan çekinen biri olduğumdan dolayı yüzleri kolay kolay hafızama atamamamdan.

Bu çocuk..bu oydu.
Bana kalkan eli durdurup hayallerimin erkeği listesine birincilikle giren ve aynı hızda çıkan dahası ismimle hitap eden o çocuktu.

Nasıl olmuştu da Young K'in o çocuk olduğunu anlamamıştım..?

"Kalkmayı düşünmüyor musun?"

Arkasını dönmeden önce söylediği son cümle buydu.

Yerimden ışık hızında fırlayıp kolunu yakalamayı başardım, ama lütfen bunu nasıl yaptığımı sormayın çünkü utancımdan deliriyorum.

Birden önünü bana döndü ve gözlerini, kolunun üstündeki elime sabitledi.

Burdan, onun sakin kalmak için ne kadar çok çabaladığını görebiliyordum.

Aynı zamanda elimin altında kalan damarlarını da hissediyordum. Aslında hiç de boş zamanlarında kas çalışan bir çocuğa benzemiyordu..
Çok garipti..

"Şey ben.."

Şey kelimesini kullanmaya da ayrı bi' bayılırım, bilin istedim.

"Evet sen Melissa evet sen.. Üç sene önce neysen hala o olan sen. Bu kol tutmanın anlamı ne?"

Beni tanıyor muydu? Hem de üç sene öncemden beri..

Sanırım bu konuyu tekrar gözden geçirmem gerekiyordu.

"Sorun yok. Kolunu bırakıyorum, tamam mı? İşte. Oldu."

Arkasını dönüp gitmesi için ettiğim dualar kabul edilmişti sanırım.

Hiçbir şey demeden çekip gitti.
Bu en iyisiydi, çünkü ona söyleyebilecek fazladan cümlem yoktu.

Lost of Memory Where stories live. Discover now