SEVİNMEZ SEVEN, SEN SEVSEN DE

305 62 104
                                    

Size "sevgi nedir?" diye soracak olsam hepiniz farklı cevaplar verirsiniz. Çünkü kiminiz sevgiyi sevilerek öğrendiniz, kiminiz severek. Herkesin bambaşka hikayeleri var ve herkes sevgiyi kendi yaşadıklarına göre tanımlayacaktır.

Bana göre sevgi birine bağlanma ihtiyacıdır. İnsan yapısı gereği birine sığınmayı, ona koşulsuz inanmayı ister.

En son ne zaman birine tam anlamıyla güvenmiştiniz? Şayet bunu yaşadıysanız şuan hatırlayın. Birine gerçekten güvenip ona sırtınızı yasladığınızdaki o hissi düşünün. Sadece düşünmek bile insanın içini ısıtıyor değil mi?

Peki sizce sevmek mi daha iyi hissettirir sevilmek mi?

Deneyimlerime dayanarak söylüyorum kesinlikle sevmek ama buna daha sonra değineceğim çünkü bu bölümde sevilmeyi ele alıyorum. Sevildiğimi ilk hissettiğim kişiyi anlatayım size kendisine Toma olan benzerliğinden dolayı öyle hitap ederim.

Lise yıllarımın başlarında belki ders çalışırım umuduyla bir kütüphaneye kaydolmuştum. Yukarda resmini gördüğünüz çizgifilm karakterini andıran kişiyi orda tanıdım. Yemyeşil gözleri, insanın içini ısıtan bir gülümsemesi vardı ve onun sevgisi o kadar güçlüydü ki, beni tüm dünyaya tek başıma kafa tutabilecekmişim gibi hissettirirdi.
Sanki güneş o beni sevdiği için doğuyordu, kuşlar o beni seviyor diye ötüyordu. Sanki onunlayken bana kimse zarar veremeyecekmiş gibi.

Size bir sır vereyim arkadaşlar kalem değil sevgi kılıçtan keskindir ve ne olursa olsun, sevmeyenden değil, sizi sevdiğini söyleyenden uzak durun çünkü size en büyük hasarı seviyormuş gibi yapanlar verir.

En büyük hasarımı ihanet, tehdit, korku ve şiddet dolu bir ilişkiden çıkıp "bu devirde sevdiğine değil, seni sevene şans vereceksin ya" dönemimdeyken sığındığım kişiden almıştım. Tomdan.

Onun bana olan sevgisini size ne derece anlatabilirim bilmiyorum. Zaten bana kalırsa sevgi anlatılmaz hissedilir. O da öyle yapardı bana kelimelerle anlatmazdı sevgisini. Hissettirirdi. Zor günlerimde yanımda olur gözyaşlarımı silerdi. Omzumdan öperdi. Bu bana dünyada hala güzel şeylerin de olduğunu hatırlatırdı. O benim umudumdu.

Bir gün her güzel şey gibi bizim ilişkimizin de sonu gelmişti. Bir şekilde yollarımız ayrıldı. Beni unutacağından emindim çünkü bakmayın öyle satır satır anlattığıma kısa bir süre beraberdik ama benim hayatımda herkesten daha büyük bir yerdeydi, onunla çok şey paylaşmıştık. İlk olduğu için daha çok toydum neyim var neyim yoksa anlatırdım.

Ayrılığın acı dolu evrelerini atlatıp normal yaşamıma dönmüş, düzeni kaybolmuş hayatımı yoluna sokmuştum.
Ama bazı günler olur ya sanki bir el boğazınızı sıkar gibi hissedersiniz sebepsiz bir sıkıntı sizi sıkıştırıp durur. Ben o gün öyle bir sabaha uyanmıştım. 

Koca eve sığamayacak kadar rahatsız olunca çareyi hava almakta bulmuş kendimi dışarı atmıştım.
Yürüyorum ama nereye yürüdüğüm belli değil.
Arka planda en sevdiğim şarkı çalarken gözüm tomla hep gittiğimiz kafeye takıldı.
Fark etmeden buraya sürüklenmiştim.

Gülümsedim, bir şeyler içmek için içeri girdim. Tesadüfler üst üste gelirken içerideki arkadaşıma el sallayıp ona yöneldim. Tomla ortak arkadaşımızdı.
Masaya oturduk siparişleri verdik. Sohbet muhabbet işte, konu konuyu açarken bu başladı sevgilisiyle nasıl tartıştığını anlatmaya.
Ama ben zaten zihnen epey yorgunum anlattıklarına da odaklanamıyorum.

Saatler süren anlatma faslından sonra çenesi ağrımış olmalı ki utanmadan
"Valla bunaldım artık ben anlatmıyım hatta al kendin oku" diyip sevgilisiyle mesajları okumam için telefonunu elime tutuşturdu.

Başladım okumaya.
Hepsini okuduktan sonra konuşmadan çıktım telefonu masaya bırakırken tomun resmi gözüme çarptı bir baktım ki ekranın en aşağısında konuşmaları var.
Şeytan bu ya bazı anlarda yapmamamız gereken şeyleri bile tatlı gösterir.
Hiçbir ayrıma düşmeden açtım okumaya başladım ama okuduklarım saatlerce süren sessizliğe ve üzüntülü saatlere sebep olmuştu.
Aklımdan binbir türlü şey geçiyor. Durmadan kendime sakin olmam gerektiğini telkin ediyorum ama yapamıyorum.

Mesajların başı bizim çıkmaya başladığımız tarihe dayanıyor. O günden ayrıldığımız güne kadar her gün bana olan sevgisini anlatıyormuş. Biz tomla yollarımızı ayıralı dokuz ay olmuştu. Ayrıldığımız gün ne kadar acı çektiğini neler yaşadığını anlatmış, bir insanın sevgisini görmezden gelmek çok can yakıyormuş, benimde okurken gözümden yaşlar akmaya başladı. Ayrıldığımız günden, üç hafta öncesine kadar her gün beni anlatmış, o mesajları okurken beni benden iyi tanıdığını, ne kadar güzel sevdiğini anladım. Hissettirdiği sevgiyi ben hep gerçek olamayacak kadar güzel sanıyordum oysa ki hissettiğimden bile fazlasını yüreğinde taşıyormuş. Tüm mesajları okuduğumda içimdeki sıkıntı da gitmişti. O kafeden ayrıldıktan sonra hızlı adımlarla eve gittim.

Ben o gün şunu öğrendim ne olursa olsun eğer ayrılma sebebiniz sevginizden kuvvetli değilse sevginizi harcamayın çünkü sevgi kolay bulunmuyor ve bir insanda bıraktığınız izi, ne kadar vakit geçirdiğiniz değil neler paylaştığınız belirler.

O günden sonra artık bay doğruyu bulduğumdan emindim. Hem ağlamaklı hem de içten içe mutlu olduğum bir gün geçirdim.

Ertesi gün onun hep takıldığı kafeye gittim. O da ordaydı defalarca ayna karşısında prova yaptığım ve kurup ezberlediğim diyalogların hepsi uçup gitmişti aklımdan.

Gözümü kararttım oturdum yanına. Saklamayacaktım bu sefer. Cesaretimi toparladım. Başladım konuşmaya "Bizim sevgimiz her şeyi yener ben seninle mutluluğa da mutsuzluğa da varım" sonra tuttum elini, gözlerimi gözlerinden ayırmadan "Bir daha bu eller ayrılmayacak" dedim.

Sessizce dinledi. Sessizlik her zaman hayra alamet değildi. Önce ellerini çekti ve boş bakışlarla bir süre beni süzdü.
Söylediği iki kelime beni yerle bir etmeye yetmişti.
"Lara bak tamam bir dönem vakit geçirdik o dönem belki de sana değer vermiştim ama bitti."

İnanamadım başta. Ne tavrının, ne sevgisinin, ne üç hafta öncesine kadar çektiği sahte acının hesabını sorabildim. Öylece kalmıştım o kafeden ayrıldıktan sonra tomun canımı bundan daha fazla acıtamayacağını düşünüyordum, yanılıyor muydum acaba?

İşte hayatımın ilk ve en derin yarasını orda almıştım. Bir masalın sonuydu burası gökten üç hançer düşmüştü, tam sırtıma doğru.

Kimse için sandığınız kadar önemli değilsiniz. Ben o gün, karşımdakinin ne hissedeceğini düşünerek hareket etmememem gerektiğini öğrenmiştim. Size ne doğru geliyorsa onu yapın arkadaşlar çünkü kimse sizin ne hissettiğinizle ilgilenmiyor.

Ve bazı masallarda prens yoktur işte prenses o beyaz ata tek başına biner.

ESMERLER DE KIZARIR Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ