"Baban nasıl?"

"İyiymiş. Eminim beni görmediği sürece iyi olacaktır. Ayrıca hastanelerden nefret ediyorum."

"Gidelim öyleyse," derken kalkmaya çalışıyordu.

"Orada dur bakalım! Doktora sorayım."

"İyiyim ben. Hem kötü hissetsem söylerdim değil mi?"

"Emin değilim. Söyler miydin?"

"Üzerimi giyinip geliyorum," dediğinde zaten istediğini yapacağını bildiğimden ısrar etmedim ve "Peki huysuz," diyerek gitmeyi kabullendim.

"Şunu söylemekten vazgeç. O kelimeye seni de alıştırdığı için sanırım ilk işim Ayaz'ı pataklamak olacak."

Ben çıkış işlemlerini halledip taksi çağırmışken Barlas aşağı inmişti. Üzerindeki kazağı görünce unuttuğum şey aklıma geldi.

"Ah! Aptal kafam giyecek bir şeyler getirmeyi nasıl unuturum," derken kafama vurdum.

"Bir şey olmaz gidelim hadi."

Tereddüt ile hastaneden çıkarken ayaklarım geri geri gidiyordu. Bizimkilerin yanına gidemeyeceğimi bildiğimden gelen taksiye binip eve gidene kadar susmuştum. Barlas yol boyunca telefonuyla uğraşmıştı ve yüzündeki ciddi ifadeden yine bir şeyler olduğunu tahmin edebiliyordum. Evin bahçesine girerken kızlar üzerimdeki kan lekesini görmesin diye montumun fermuarını yukarı doğru iyice çektim. Eve girince var olan sessizlik ile duraksadım.

"Kızlar nerede?"

"Ayaz'a onları kendi evine götürmesini söyledim çünkü seni böyle görseler emin ol bir şeyler olduğunu anlarlardı."

Yanımdaki aynaya dönüp bakarken ne demek istediğini anlamıştım.

"Haklısın sanırım."

"Sen duş al ve dinlen. Benim bir işim çıktı."

"Nereye?" diye soruyordum ki çıkıp gitti.

Yine bir işi vardı ve beni yalnız bırakıp gitmişti. İçimden hiçbir şey yapmak gelmezken beynimdeki durmak bilmeyen ağrıyı ise görmezden gelemiyordum. Üzerimi değiştirmeye üşenip salondaki kanepeye kendimi bırakırken bire süre sonra uyuyamadığım için başımın ağrısı daha da artmıştı.

Uyumamı sağlayabilecek bir çözüm olarak aklıma Barlas'ın tişörtlerinden birini almak geldi. Odasına gidip elbise dolabının kapağını açınca etrafı saran koku ile başım döndü. Belki de dolabın içine oturup kapağını kapatıp orada yaşamalıydım. Kesinlikle saçmalıyordum.

Saçma düşüncelerimden arınmaya çalışırken kasa tarzı kapağı yarı açık olan ahşap dolap gözüme çarptı. İçinde ne olduğunu merak ederken kapağı tamamen açtım. Milletin dolabında hazine kasası olurken Barlas'ın dolabında içki zulası vardı.
Düşünmeden şişelerden birini alıp yere oturdum ve yatağa yaslandım. Şişeyi bir anda kafama dikip içmeye başlarken yanan boğazım ile zaten hazır olan gözyaşlarım akmaya başladı.

Yapmadığım şeylerle yargılanmaktan, yanlış anlaşılmaktan ve sevilmemekten bıkmıştım.

Evet, sorunum buydu.

İkizlere Bakıcı Aranıyor! |KİTAP OLDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin