💙3💙

23 2 0
                                    

💙Fotoğraftaki Umut
"Burada ne işin var?"
"Ben de bu okulun öğrencisiyim. Ne demek me işin var?" soruma gülerek cevap verdi.
"Evet arkadaşlar en çok bu ikiliyi beğendik galiba. Şimdi bi şarkı daha söylemelerini istesek. Ne dersiniz çocuklar?"
"O-olur!"
"Evet o halde başlayın bakalım."
Umut söylemeye başladı.
"Zor olsa da galiba
Dönüyorum sana"
"Gel dersen hemen
Çağırmazsa geçerken"
"Yerle gök arasında"
"Bir yerde"
"Sen beni tanımazsın"
"Severim de söylemem"
"Sen beni uzak sanırsın
"Bilirim söz dinlemem"
"Ah bu ben kendimi nerelere koysam?"
"Saklansam bir yerlerde gizlice ağlasam
Ah bu ben kendimi nerelerde bulsam?"
"Çekilsem sahillere hayaller mi kursam?"
Tekrar bi alkış tufanı koptuğunda gözlerim Deniz'i aradı. Sinirli bi şekilde kapıdan çıktığını gördüğümde nefesim kesildi. Koşarak sahneden indim ve Deniz'in peşinden gittim.
"Deniz!"
Duymamazlıktan gelerek yürümeye devam etti.
"Ya sana diyorum! Deniz! Ah!"
Lanet olası taşa takılıp yere çakıldım. Altımda etek olduğu için dizlerim parçalara ayrıldı. Ama önemli olan detay bu değildi. Başımı yere çarpmıştım. Deniz ne olduğunu anlamamış olacak ki yürümeye devam etti. Belki de artık önemsememişti. Dizlerimin acısını görmezden gelerek ayağa kalktım. Başımdan hafif kan akıyordu. Ama şu an önemli olan şey Deniz'di. Sonunda ona yetiştiğimde kolundan tutup kendime çevirdim.
"Ne halt ettiğini sanıyorsun ya sen?! Niye çekip gidiyorsun?!"
"Duru, başın!"
"Allah seni kahretmesin Deniz! Ne olduğunu söyle!"
"Ne biçim bakıyordun o çocuğa?! Kim o Duru?! Kim ya?! Daha dün bir bugün iki! Ya- Duru!"
Konuşmalar yavaş yavaş kesildiğinde tekrar ve tekrar bu hastalığa lanet ettim.
"Deniz bırak beni"
Mırıldandığımda başımın dönmesi ve başımdaki kanın arttığını çünkü üstüne birde burnumdaki kanın karıştığını çok iyi biliyordum.
"Duru tamam bak sakin ol. Sonra konuşalım bu konuyu. Duru!"

---------------

Ah! Yüce Zeus'un şimşeği! Lanet olasıca dünya. Ne yani illa Mezopotamya'ya mı gidelim? İçerideki insan kalabalığına hayret ettim. Başta Deniz ve Nur hemen ardında da annemle babam.
"Bakın, iyiyim. Sadece düştüm, başımı çarptım ve bayıldım."
"Bok iyisin!"
"Deniz! Zaten her şey senin yüzünden oldu."
"Ne?! Bana bak seni varya-"
"Aaa doktor bey hoşgeldiniz. Çıkabileceğim haberini vermeye geldiniz galiba. Teşekkürler."
"Ne yazık ki Durucuğum. Sana iyi bir haber veremeyeceğim."
"Ne? O-o ne de-demek?"
"Beyninde ki AVM tümöre çevrilmiş. İlaçlarını düzenli kullanmamanla alakalı. Sana kendine dikkat etmen gerektiğini söylediğimde aynen bunu kastettim. Ve beynin en tehlikeli bölgesinde bulunuyor. Yani ameliyat şu anlık riskli. Ayrıca vücudunda bu ameliyata hazır değil. Kan değerlerin oldukça düşük. Yeni yazdığım ilaçlar Yeni bir atağı önleyecek fakat Amerika'ya tedavi olmaya gitmelisin. Tek çaren bu."
Odadaki tüm oksijenin çekilmesi gibi bir şeydi. Annem gözyaşlarını akıtmaya başlamış. Babam ona sarılıyor. Nur kendini koltuğa bırakmış, Deniz ise kendini sıkıyor. Yumruklarını sıkmaktan avuç içlerini acıtacağını düşündüğümden ellerimi ellerine götürdüm. Ve açmaya çalıştım. Bana karşı koymadı. Yüzüne baktığımda sol yanağının üzerindeki tomurcuğu fark ettim. Ve avuç içimle onu sildim. Gülümsedim. Sanki acı çekmiyormuş gibi. Ama gülümsediğimde gözlerim kısıldığı için birkaç yaş firar etti. Sanki bunu bekliyormuş gibi bana sarıldı. Ama ben kollarımı kaldıramadım. Yapamadım. Kendimi zorladığımda ellerimi boynumda birleştirdim. Ve sımsıkı sarıldım. Gitmeliydim. Bunu onlara borçluydum. Deniz'den ayrılıp doktora döndüm.
"Amerika'ya gidiyorum!"
"Bu harika bi karar. 3 ay orada kalman gerekiyor. Sana kalıcak yer, yemek her şeyi veriyorlar. Merak etmeyin yani."
"Pekala, ne zaman gidicem?"
"3 gün sonra gitmelisin Duru. Bu senin iyiliğin için. Unutma. O güne kadar ilaçları aksatmak yok."
"Çalışıcam. Bizi yalnız bırakır mısınız?" Dediğimde herkes odadan çıktı. Yalnızca doktor ve ben kalmıştık.
"Hayatınla kumar oynama lüksün yok Duru"
"Biliyorum. Ama saatli bombayı durdurmak zordur. Gitmek istemiyorum. İnsanlar bana acısın hiç istemiyorum. Ben belki de bi geleceğimin olmayacağını çok iyi biliyorum. Yalnızca korkuyorum."
"Duru, şu ana kadar sana, size asla pembe bi tablo çizmedim. İnsanların hayatı zordur. Seninki biraz daha zor. Bununla baş edebilirsin. Kendini bırakada bilirsin. Bu senin hayatın. Kendini bırakmak için çok gençsin. Bunu başarabilirsin."
"Ya başaramazsam?" Yanaklarımı sırılsıklam eden yaşları görmezden geldim. Sildim. Ve eskilerinin yerine, yenileri eklendi.
"Bu Amerika'dan geldikten sonra konuşulacak bi konu. Direnmek zorundasın."
"Pekala. Yapıcam."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Aug 18, 2017 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

UmutsuzWhere stories live. Discover now