20

24.1K 813 71
                                    

Elindeki çiçeği beğeniyle süzdü. "Küpeli bu, adı kadife olmalı. Dokusu tıpkı kadife gibi." Başımı sallayıp onayladım. Çiçeği sakin ve dikkatlice plastiğinden ayırıp, özene bezene süzlediği saksısına yerleştirdi. Şimdi bununla beraber on çiçeği de ekmişti.

Saksıyı güneş gören bir yere koyduğundan emin olduktan sonra eline başka bir çiçek aldı. Bu çiçek diğerlerine göre biraz daha solgun gibiydi. Haliyle bu durum Ayşegül'ü üzmüştü. Çiçeği süzdü bir süre. "Neyin var anneciğim?" Deyip bekledi. Çiçekten bir cevap almayı umut eder gibi hali vardı. Bu durum beni gülümsetti.

Ruhu öyle naifti ki. Bir çiçeğin solgunluğu bile onu üzmeye yetiyordu. Belki dedim, belki bende böyle olmak isterdim. Şu hayatta onun varlığı dışında herhangi bir şeye tepki verebilmeyi isterdim. İnsan olmayı isterdim ya da dümdüz. Onu insan gibi sevebilmeyi.

"Üzülme bitanem, ilacını sıkarız iyileşir yarına kadar." Sinirle gözlerini üzerime dikti. Yanlış bir şey mi söylemiştim? Onu sinirlendirecek bir şey düşündüğümü sanmıyordum.

"Yarına kadar vakti olduğunu nereden biliyorsun?" Kurduğu cümle tüm kalbime koca bir semer vurmuştu. Haklıydı. Çiçeğin iyileşmesini yarına erteliyordum. Belki iyileşirdi de. Peki ya ben? Çiçek yarın iyileşse, ben iyileştiğini görebilecek miydim? Onunla beraber olmak istiyordum. Sonsuza kadar onunla olmak istiyordum. Belki çok bencilce ama, onunla geçireceğim kısıtlı vaktimin olduğunu bilmek gözümü karartıyordu. Hayat öylesine adaletsizdi ki! Bazen onun üzerimde kurduğu planları bozup, buna bir son vermek istiyordum. Tüm acılara, pişmanlıklara, yaşananlara. Fakat mümkün değildi. Kalan kısacık vaktimi de onunla geçirmek istiyordum. Onsuzluğa uzun bir süre mahkum olacağım için, bu ebedi bekleyişi varlığıyla bir az olsun katlanılabilir kılmaya çalışıyordum.

Gözümü onunla açmak, onunla kapamak arsız ruhumu dizginler, doymak bilmez açlığımı susturur sanıyordum. Tersine, hali hazırda var olan bu duyguları tattıkça daha çok ister olmuştu her hücrem. Ayşegül kolum kanadım olmuştu. Ondan ayrılma düşüncesi yakıyordu canımı. Başka da bir şey yoktu.

Eğer ondan ayrılmayacak olsaydım, dünyanın en mutlu insanı olabilirdim. Fakat çivisi çıkmış bu dünyada, mutlu olabilme şansı bulunmuyordu. Kimse hiçbir zaman yeteri kadar mutlu olamazdı. Her zaman için önüne kurulmuş bir tuzak yahut bir çelme vardı. Doğanın kanunuydu bu. Bir şeylere heves etmek, bir şeylerden mutlu olmak göze batardı. Mutsuzluk modaydı çünkü. Varoluştan beri, mutsuzluk bu dünyanın modası geçmeyecek en gözde parçasıydı.

"Aras!" Daldığım düşüncelerden bir çırpıda çıktım. Sesi, sürüyü toparlayan bir flüt gibiydi. Benim beynimde gezen başıboş sürünün çobanıydı o.

"Bitanem," dedim. Bir taneme.

"İlaç saati,"

DELIRIUMWhere stories live. Discover now