2 - Hırsız

243 31 39
                                    

Seoul. Öldürücü soğuk. 

Sabah saat iki. Eksi altı derece. Üzerimde soğuğu geçirmeyecek siyah kabanım, kıçımda öylesine geçirilmiş pantolonum vardı. Kulaklarım donmuş, burnum akıyordu. 

Eğer tam şu anda sırtımdan bıçaklanmış olsam beni bu soğuktan kurtardığı için o piçe teşekkür ederdim. 

Son fırtınadan gelen kar, ahşap rıhtım üzerine yamalanmıştı. Bu saatte burada olmak yalnızca aptalın işiydi. 

Siktiğimin aptalının. 

Ne kadar da bana benziyordu. 

Bu bendim. 

Siktiğimin aptalı. 

Benimle birlikte söyleyin. 

Çünkü burada ellerim cebimde, önümde görebileceğim en uzak noktayı görmeye çalışıyor, beş parasız duruyordum. Dün tüm paramı kumarda kaybetmiştim. 

''Yani, dediğim gibi, patronum bir anlaşma istiyor...''

Hâlâ konuşuyordu. Hayatım nasıl bu hale gelmişti?

''Evsiz misin?''

Yanımdaki yüzüme uzun uzun baktı. 

''Ah, hayır, sadece... neden böyle düşündün?''

''Çünkü bana burada buluşmak istediğini söyledin.'' Ellerimle etrafımı işaret ettim. ''Her yerde buluşabilirdik, bar, restorant,... ama hayır. Burası birinin gidemeyeceği bir yer kaldığında uğrayacağı en son yer. Şimdi, söyle bana, evsiz misin?''

''Hayır,'' dedi, ''sadece burası... güvenli.''

''Güvenli.'' Gerçekten mi? ''Bedenin düşse görenin bu buz tutmuş nehre umursamadan atacağı yerin güvenli olduğunu mu düşünüyorsun?''

''Ama patronum-''

''Siktiğimin aptalı.'' Tekrar sözünü kestim. ''Ondan daha aptal olan ben. Buraya gelmeseydim evimde olurdum... yatağımda... mükemmel bir esmer beni sürüyor olurdu... bilirsin.''

Bana bakmaya devam ediyordu. Patronu onu yalnız göndermişti, adı Kris'ti Mafya Katliamı'ndan sonra ortaya çıkan sözde patronlardan biriydi. Japonya'da adı çıkmış mafya ailelerini Kore'de bir odada infaz edildiğinde bunlar şehrin başına geçmişti.

Çok deneyimsiz, çok dramatik, çok sıkıcı. 'The Godfather' çektiğimizi zannediyorlardı, Fredo kadar zayıf olmalarına rağmen Micheal Carleone  gibi davranıyorlardı. 

''Bak,'' öksürdüm. ''Buralarda bir bar var, The bir şeyler ya da her neyse.''

''The Inferno.'' düzeltti. 

''Aferin, öyle bir şeyler işte.'' dedim. ''The Inferno'ya gidip kapanmadan bir şeyler içeceğim. Eğer istersen konuşmanı orada tamamla? Bunu orada yapabiliriz. Ama burası?'' Tekrar etrafımı gösterdim. ''Burada olmaz, dostum.''

Oturmaya devam etti, hiçbir şey söylemeden, ben de arabama yürümeye başladım. Siyah Gallardo'mun yolcu koltuğuna atladım ve Jimin'e nereye sürmesi gerektiğini söyledim.  Bir blok ötede duran yere yürümem için hava yeterince soğuktu. The Inferno'nun önünde durduk. 

''Seninle gelmemi ister misin, patron?'' 

''Hayır, pek önemli değil,'' dedim Jimin'e. ''Park edecek bir yerler bul, seni arayacağım. Fazla uzaklaşma.''

Caddenin karşısına geçip ağzına kadar dolu olan kulübe girdim barın etrafına ilerleyip taburelerden birine oturdum. 

''Ne içersin?'' Barmenin sorusuyla başımı kaldırdım. 

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jul 31, 2017 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Landmine // SeKaiWhere stories live. Discover now