+8 mi??? Uyanamam ben o saatte

-Bugün uyandın ama

Alaycı gülümsemesini görür gibi oldum.

+O farklıydı

-Neresi farklıydı canım

+Uyku tutmamıştı, canım

Uzun bir süre cevap gelmedi. Tam yatağa gitmiştim ki komidinimden bir bip sesi geldi.

-Saat 8, aynı yerde

---•---

Saat 8'de aynı yerdeydim. Nereye gideceğimizi bilmediğim için plaj çantamın ağırlığının biraz azaltılmış halini yanıma aldım ve ne olur ne olmaz diye Superman üniforması mavisi bikinimi de beyaz şort ve lacivert tshirtümün altına giydim.

Sözleştiğimiz noktaya vardığımda Mete yine benden önce gelmiş, duvara yaslanıyordu.

"3 dakika geç kaldın" dedi bakışlarını bana çevirerek.

"Dakik biri gibi görünmüyorsun"

"Sen de sinir bozucu bir cadı gibi görünmüyorsun"

"Yani öyle olduğumu iddia ediyorsun?" dedim sahte bir hayretle kaşlarını kaldırarak.

Biraz uykulu biraz alaycı bir şekilde gülümsedi ve cevap vermeden ellerini cebine sokup önden yürümeye başladı. Onun da boxer-mayo (ya da her ne deniyorsa umurumda değildi ve öğrenmeye de meraklı değildim) giydiğini görerek rahatladım. Önden yürümesinden hoşlanmadığım için adımlarımı hızlandırarak yanına yaklaştım.

"Eee nereye gidiyoruz?" diye sordum. Bir anda sanki hayatı buna bağlıymış gibi yürümeyi bıraktı ve durup gözlerime baktı.

"Ne kadardır Bodrum'a geliyorsun?" diye sordu. Tereddüt etmeden cevap verdim.

"Çocukluğumdan beri"

"Yaklaşık kaç yıldır?" diye sordu tekrar.

"10 yıl olmuştur."

"Peki burada kitap okumak ve güneşlenmek dışında ne yapıyorsun?"

Gözlerimin içine bakıp böyle konuşunca yaramazlık yapmış bir çocuk gibi hissediyordum.

"Şey..." diye başlamıştım ki sözümü kesti, ki böyle yapması iyi olmuştu çünkü aklıma cidden başka bir şey gelmiyordu.

"Ben de öyle düşünmüştüm," dedi. "Gözünün önündekilerden haberin yok."

"Her neyse" dedim nedensizce utanarak. "Hâlâ nereye gittiğimizi söylemedin."

"Gözünün önündekileri keşfetmeye gidiyoruz." Bu kez gizemli bir edayla gülümseyip kolunu omzuma attı.

Mete'nin kolunu hızla ittim. "Kaç kilosun oğlum sen, kolun bile tek başına fil ağırlığında."

"Kastır o kas." diyerek gülümsedi.

Kol atmasını sorgulamadım, arkadaş olmaya başlamıştık ve arkadaşlar arasında böyle şeyler normaldi. Yine bilmediğim sokaklardan geçerken o kadar uzun zaman geçirdiğim bir bölgede bu kadar çok bilmediğim yer olmasının tuhaflığını sorguladım.

Mete ile iyi ya da kötü anlaştığımızı söylemek için biraz erkendi ama bir gerçek vardı ki birbirimizi çok iyi tanımıyorduk. Bunun en iyi kanıtı yaklaşık on beş dakikadır yürümemize rağmen tek kelime konuşmamızdı. Ve ben sessizlikten nefret ederdim.

"Öylesine bir soru, hiç kardeşin var mı?" diye sordum çıktığımız yokuşla boğuşurken.

"Hayır yok." 2-3 saniyelik birbirimizin yüzüne mal gibi baktığımız süre içerisinde sonunda repliğini eksik söylediğini fark etti ve;

KUMSALDAKİ METEOR (raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin