3

598K 15.9K 1.3K
                                    

Gizemli, benim için kullanılabilecek son sıfat olabilirdi ve eğer o anda telefonu çalmasaydı muhtemelen Mete de benimle dalga geçecekti ama sanırım o günlük şanslıydım.

Bodrum her zamanki gibi kalabalık ama deniz havası sayesinde boğucu olmaktan uzaktı. Zamanımın çoğunu marinadaki bir kitapçının genç yetişkin raflarında geçirip okuldan karşılaştığım birkaç kişiyle zaman geçirme eziyetini çekmeme ramak kala annemden gelen aramayla kurtulmuştum. Bütün yıl gördüğüm yetmezmiş gibi burada da karşıma çıkan sevgili arkadaşlarımdan yapmacık bir özür diledikten sonra eve gitmek için yola çıktım.

Daha kapıdan içeri giremeden annemler acıktıkları gerekçesiyle beni arabaya sürüklediler. O sırada göz ucuyla baktığımda yan evdeki çocuğun yüzmek için işgal ettiği yer boş görünüyordu. Evdeki ışıkların da yanmadığına bakılırsa evde değildi.

Ne kadar acıktığımı arabada midemden insanlığa sığmayan sesler çıkmaya başladığında fark etmiştim. Çok da uzun sürmeyen bir karar aşamasının ardından yıllardır favorimiz olan, yine marinadaki bir balık restoranında karar kılmıştık.

Masamıza oturur oturmaz menüdeki ilk şeyi sipariş edip beklemeye başladım. Annem dönüp yarın ne yapmak istediğimi sorunca tek başıma zaman geçirmek istediğimi söyledim. Burada ailemle yapabileceğim aktiviteler sınırlıydı, tabii yalnız takılmak da bir yere kadardı. Yarın için birkaç saat önce marinada gördüğüm sözde arkadaşlarımı aramayı düşündüm ama saniyesinde vazgeçtim, o kadar da çaresiz sayılmazdım.

O sırada açlıkla birlikte gelişen mükemmel içgüdülerimle restoran mutfağının yerini saptayıp mutfaktan çıkan her tepsiye gözümü dikmeye başladım. Garsonumuz bize ait olduğunu tahmin ettiğim siparişlere yönelince midem iyice isyan etmeye başladı. Tam garson ve elindekilerle göz teması kurmuştum ki arkalarında sarışınımsı bir pırıltı belirdi.

Yok artık.

İşte size beş saniyede iştah kaçırmanın yolları;

1. Az önce rezil olduğun çocuğun açlıktan ölmek üzere yemek beklediğin restoranda garson olduğunu öğrenmek.

Arkası dönük olsa da kim olduğunu anlamıştım. Demek Mete the Meteor burada çalışıyordu, gerçi böyle bir iş için fazla züppe görünüyordu. Yine de yemeğim gelmeden onu görmem iyi olmuştu, artık kendimi kaybetmeden önce dikkat edebilirdim. Ona tekrar rezil olmak gerçekten hoş olmazdı.

O beni görmeden yirmi dakika daha geçirdikten ve yemeğimin varlığını yeryüzünden sildikten sonra sıkıntıdan patlamak üzereydim. Saate baktım, belki tuvalete gidip Arzu'yu arayabilirdim.

Masadan biraz uzaklaşıp ama güçlü sezilerim buraya kadarmış. Geçen yılki restorasyondan sonra lavabonun yerini bir türlü hatırlayamayıp önüme çıkan ilk garsona yolu göstermesini rica ettim.

"Şuradan..." diye başlamıştı ki sesi, binlerce kat küstah başka bir sesle kesildi.

"Sen işine bak, ben küçük hanıma yardımcı olurum." Arkamı döndüğümde Mete ile karşılaşmak beni tabii ki şaşırtmadı ama ne yalan söyleyeyim, onunla bir daha konuşmak zorunda kalmadan bu gecenin biteceğini ummuştum.

"Küçük hanım mı? Cidden." dedim kınayıcı olduğunu umduğum bir bakış atarak.

"İsmini bilseydim öyle demezdim." dedi alaycı bir ifadeyle.

"Burada çalıştığını bilmiyordum." dedim konuyu değiştirmek adına.

"Çünkü burada çalışmıyorum. Burası babamın." Tahmin etmeliyim.

"Hatırlat da bir daha gelmeyeyim." dedim yapmacık bir ifadeyle.

"Her neyse, tuvaleti mi arıyordun?" Evet, anlamında başımı sallayınca beni dar bir koridora doğru yönlendirdi.

"Bir de regl mi oldun deyince kızıyorsun." Ağzım açık tekrar ona döndüm ve sanki daha fazla saçmalığı kaldıramayacağımı anlatmak ister gibi başımı iki yana sallayarak geldiğimiz yöne döndüm. O sırada kolunu, koridordan geçişi kapatacak şekilde yerleştirmişti.

"Böyle her şeye alınacaksan işimiz var."

"Önümden çekilsen iyi olacak, zaten lavaboya gitmekten de vazgeçtim."

"Adın ne?" diye sordu beklenmedik bir şekilde.

"Çekil." dedim kendimden emin bir sesle. Onun restoranda olduğunu bile bile masadan ayrılmak benim hatamdı.

"Adını söylersen çekileceğim."

"Gizem" dedim bıkkın bir ifadeyle. Adımı öğrenmesiyle gülümsedi, aklına bu öğlen yaptığım kelime oyunu gelmiş olabilirdi. Ve bu, daha da rezil olduğumun resmiydi.

"Öyleyse Gizem, yarın benimle yüzmeye gelebilirsin."

"Neden seninle yüzmeye gelecekmişim?"

"Yapacak daha iyi bir işin var mı?" diye sordu bu sefer, cevabı bildiği belliydi.

Kahretsin ki gerçekten yapacak daha iyi bir işim yoktu ve bu, bu yaz doğru düzgün bir arkadaş edinmek ve iyi zaman geçirmek için tek şansım olabilirdi.

"Kimler olacak?" diye sordum hala kararsız bir sesle.

"Ben ve birkaç arkadaşım. Yarın saat 8'de sitenin giriş kapısında ol." Omuz silktim. Saat 8'de güneş bile doğmuş olmuyor ne buluşması, demedim. O saatte beni at tekmelese kalkmam, demedim. Ben daha büyüme çağındayım o saatte boyum uzuyor, demedim. Çok istiyorsan o saatte sen kalk git, demedim.

"Tamam." dedim ve hızla annemle babamın oturduğu masaya doğru yürüdüm.

Masaya döndüğüm gibi bizimkilerin tatlı seçme çabasıyla karşılaştım. Onları sürükleyerek çıkarmaya çalışsam da mızmızlık etmek için büyüdüğümle ilgili bir şeyler söyleyip beni geçiştirdiler.

Mete ya da herhangi bir sürpriz tanıdıkla göz göze gelmemek adına bütün gece dikkatimi telefonumdan ayırmadım ve sonunda kalkma vakti gelince yüzümdeki rahatlamayı gizlemeye gerek bile duymadım.

Hesabı, kendi garsonumuz değil de Mete'nin getirmesi ne kadar tesadüftü bilemiyorum ama eğer öyle değerlendirilecekse benim için kötü bir tesadüftü.

Yüzünde bilmiş bir sırıtışla bizimkilere iyi akşamlar diledikten sonra onlar arkalarını döndükleri anda bakışlarını bana çevirip, dudaklarını "Yarın görüşürüz." diyecek şekilde oynattı.

KUMSALDAKİ METEOR (raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin