on yedi │efsunkâr│

En başından başla
                                    

"Şansını zorlama istersen, Bejindar!" diyerek çıkıştı Deran. "Bir kere nişan attım, bir daha neden yapmayayım?"

Dişlerini birbirine bastırarak kendini durduran Afran, sabrını zorlayan bu kadından çok çekeceğini biliyordu. Daha neler yapacaktı Allah bilir ona. Ama hepsine razıydı. Yeter ki ona nefret dolu gözlerle bakmasındı, çekeceği her şeye razıydı. Gelen Deran'dan geldiği sürece katlanmaya kendini çöllere atan Mecnun kadar istekliydi.

"Sen kazandın Piran Kızı," diyerek sustuğunda Deran'ın çehresinde oynayan ufak mimiğe takıldı gözleri. Tebessüm bir kadına, ancak bu kadar yakışabilirdi...

Hander Ağa ve Kurban Ağa evlatlarının bu hallerini keyifle izlerlerken, düğün hazırlıklarına başlamaları gerektiğinin farkındaydılar.

"O zaman en kısa sürede Deran kızımızı tekrar istemeye geliriz biz Hander Ağa, hazırlıklı olun." Diyen Kurban Ağa, mutluydu. Mutluluğu sesine yansımıştı adeta.

"Başımızın üstünde yeriniz varmış anlaşılan Kurban Ağa, bekleriz." Diye yanıt veren babasına baktı Deran. Şaşkındı elbette. Başlarının üzerinde yerleri olduğunu da kim nereden çıkarmıştı? Öyle bir şey dememişti ki Deran!

Kurban Ağa ve oğlu arabalarına binip uzaklaşırlarken, bir süre arabanın arkasından baktı Deran. Ardından babasının kendisine uzattığı şalı alıp boynuna doladıktan sonra arkasından konağa girdi. Önlerinde onları ne bekliyordu hiçbir fikri yoktu fakat iyi şeyler olmasını diledi. Bu sefer çok daha iyi şeyler olmasını istedi yürekten...

***

Piran Konağı'nda bu sefer tatlı bir telâşe vardı. Deran'ı yeniden istemeye gelecek olan Bejindar ailesi, bir hafta önceden haber vermiş ve davet almışlardı. Bu sefer gönüllü olacaktı her şey. Kimsenin yüreğinde koca bir burukluk ve boğazlara düğüm olmuş uhdeler yoktu.

"Abla," diye seslenen Hazal, odanın kapısında bittiğinde telaş içerisindeki Deran masum bakışlar ile kardeşine döndü. "Ne giyeceğini seçemedin değil mi?"

"Hissettin mi?" diye soran Deran, bıkkınlıkla bir soluk verdi. Sabahtan beri ne giyeceğine bir türlü karar verememişti. İçinde peyda olmuş garip bir heyecan vardı. Tohumları çiçek açıyordu adeta. Öyle garip bir duygu ile sarmalanıyordu ki, tarifini yapmak şöyle dursun anlamaya dahi çalışamıyordu.

"Elbette," dedikten sonra dolaba yöneldi Hazal. Ardından askıda asılı olan elbiselere göz gezdirdi tek tek. Ardından birini kapıp, yerinden çıkardı ve ablasının gözünün önüne tuttu. "Bence bunu giyebilirsin."

"Sence fazla gündelik gibi değil mi?"

"Abla bu isteme merasimi, bilmem farkında mısın? Düğününe gelinlik seçerken ne yapacaksın sen?"

Deran, kardeşinin elindeki elbiseye baktı. Üstü beyaz gömlek tarzında salaş bir duruşu varken altı hardal rengine yakın bir sarı, belinden kemerliydi. Etekleri de pileliydi. İsteme için gayet sade ve şıktı fakat yine de emin olamıyordu. Neydi bu kadar güzel görünmek istemesindeki sebep?

Sonunda Hazal'ın dediğini yaptı ve elbiseyi giydi. Saçlarını toplamadı ve üzerini siyah bir şalla örttü. Şalın parlak bir renk olmasına özen göstermişti. Daha sonra aynasının önüne oturdu ve uzunca düşündü. Nasıl makyaj yapmalıydı?

Büyük fakat hafif çekik gözlerini ortaya çıkarmak için gözünün üzerine siyah kalem çekti. Ardından hafif parlak bir far ile göz kapaklarına ışıltı verdi. Dudağına nemlendirici sürdükten sonra Hazal'a döndü. Kardeşinin kendine memnun bir ifade ile bakmasıyla derin bir nefes aldı. İşte şimdi hazırdı.

AĞA [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin