13. "Ejderin Kadını"

14K 1.2K 664
                                    

Neredeyse beş bin harflik bölüm geliyor sizlere... Umarım beklediğinize değer. Ejder'i, son zamanlara yazamıyordum. Bu fırsat bulamadığımdan değil... Bir anda kaybettim sanki onları. Beynimin hangi köşesine saklandılar, neden saklandılar bilmiyorum ama bugün aniden fırladılar. Ve dediğim gibi, upuzun bir bölüm oldu. Yeniden tükenmekten korktuğum kadar uzun... Kendimi dizginlemek zorunda kaldım. Çünkü bazen kayboluyorum ve bu pek iyi olmuyor Çevrem için de, hikayelerimde ki karakterler için de... Onları da kendimi de tüketmek istemedim. Ama su gibi bir bölüm oldu diyebilirim. Ayrıca, dünden beri seferberlik başlatmışsınız gibi Ejder'in her bölümüne, her cümlesine yorum atıyorsunuz. O parmaklarınızı severim sizin! Cidden fark etmiyor olabilirsiniz ama ben yorumlarla enerji doluyorum. Bu bölüm de, bana bölüm yazma iştahı getiren o kuzulara gelsin! Onlar kendilerini biliyor. :-*
Hayırlı sahurlar... <3

Susuzluk... Dilini kurumuş ve tuzu kalmış bir göle çeviren bir susuzluk, şimdi de kalbini kaplıyordu. Küçükken aç kalışları gibiydi. Doyurulamaz bir açlık gibi onu kucaklıyor, tek lokmada tıkıyordu. Sonra yeniden acıkıyordu. Ve yeniden...

Asla doyamayacakmış gibi baktı önünde koşturan, gülümseyen kıza. Ve acı içinde yumdu gözlerini. Onu alt edeceğini nasıl düşünmüştü? Onu dizginleyebileceğini... Kandırdığını sanmıştı. Dilruba'yı oyuna getirdiğini sanmıştı. Ama kız yine bir takım oyunlar peşindeydi. Asla Ejder'e yar olmayacağını bağırarak söylemek kadar etkiliydi entrikaları. Genç adamı koca bir serseme çeviriyor, öfkesini körüklüyordu.

"Kız kardeşinin odasından çıktığında, suratı kül gibiydi." dedi Taylan. Ona, kız kardeşin odasının önünde ne gezdiğini soramamıştı Ejder. Sadece Dilruba'nın gerçeklerine ve yalanlarına odaklanmıştı. Mesela şu neşesi doğru muydu? Şu ışıldayan gözleri, şu bir kız çocuğu gibi şen adımları? Ejder onun dün gece bir bebeği kucağında tuttuğu halini anımsadı.

Güzel gözleri nemle ışıldıyor, dişleri tebessümüyle ortaya seriliyordu. Ejder bakakalmıştı. Kâinatta böyle bir güzel görmediğini kendine bir kere daha itiraf etmişti. Dilruba kucağında bebeğiyle, bir anne ve bir sevgiliyi anımsatıyordu. Bir kadını tasvir ediyor, bir yuva çizgisi çiziyordu.

Ejder'e de yalnızca o çizgiyi takip etmek ve bu kıza doğru daha hızlı uçmak kalıyordu. Beyaz kanatları kanayana kadar, rüzgar bedenini dövene kadar, ruhu açlıktan ölene kadar...

Bu kız, o yaşlı kadının yaptığını yapıyordu Ejder'e. Önce şefkate ve sevgiye alıştırıyor, sonra amansızca terk ediyordu. Aslında ona hiç ümit vermemişti. Ona hep ihanet etmişti. Ondan hep nefret etmişti. Ama işte, Ejder'e bazen öyle bir bakış atıyordu ki genç adam kendine hep böyle bakılsın hissediyordu. Büyük hissediyordu. Kocaman ve kalıbına sığmaz...

"Ne yapmayı düşünüyorsun?" dedi Anka. O hain kız kıkırdıyor ve Katrina'ya bir şeyler fısıldıyordu. Katrina gözlerini kocaman açarak hanımına bakıyor ve sonra o da gülümsüyordu. Ejder duymak isterdi. Dilruba'nın tatlı sohbetlerini... Dilruba'nın bir insanı gülümsetme şeklini görmek isterdi. Ya da sadece sesini kulağında isterdi. Kollarını kollarında, saçlarını teninde...

Aniden ayaklandı ve homurdandı. Ne yapacağını biliyordu. Bu kızla başka türlü baş edemezdi.

"Moğol köpeği halen Dilruba'nın peşinde." dedi Anka yarasına tuz basarak. "Anlaşmak istiyor. Seninle bugün yalnız görüşmesi gerektiğiyle ilgili haber göndermiş. Yeri ve zamanı da bildirmiş. Gelmenin senin için daha hayırlı olacağını da eklemiş. Belli ki bir işler peşinde."

Ejder dişlerini kenetledi. Bir de şu Moğol Bey'i vardı. Ne istediği belliydi. Ama Dilruba'ya bakış şekli ve kafayı ona takmış olması düşüncesi, Ejder'i asla ama asla anlaşmaya çağıramazdı. Bugün konuşmaya gidecekti. Ama öncelikle Dilruba'ya bir gözdağı vermeliydi. Yanından geçerken, "Beni takip et Türkmen kızı." diye fısıldadı. İnsanlar şimdilik aralarında fokurdayan bu karşı koyma oyununu görmese daha iyi olurdu. Dilruba'yı kadını yaptığında nasıl olsa hepsi öğrenecekti.

YAĞMACI; Ejder BeyazıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin