5.Bölüm: KASIRGA

101 90 24
                                    


Aslı'nın defterinden

27 Mart 2017

Bugün gittiğimiz resim kursunda birden fazla tablo yaptık. O bana baktı ben ona. Atakan fırçasını Nihan'ın beyaz tişörtüne fırlatınca tişört battı. Atlas ile onların kavgalarını ayırmaya çalışırken gülmekten bir köşede oturup onların tatlı atışmalarını izledik. Kalkıp tabloları yapmaya devam ettik. Atakan ve Nihan birbirinin tişörtünü boyamaya devam ediyordu. Gülümsedim.

Fırçanın izleri kâğıtta imzam gibi dolanıyordu.

Atlas'ın deniz mavisi gözlerine baktım. O benim umudumdu. Fırçamın imzası, kâğıdın şahidiydi.

Gülümsedi. Çizdiği şey benim silüetimden başka bir şey değildi.

---

Bir metro istasyonunda bir köşeye oturmuş geçip giden insanların bana yabancı gelen anlamsız telaşlarını, koşuşturmalarını bazen ağlayışlarını izliyor elimde tuttuğum ve kapağını çoktan kapattığım kitabımın sayfalarıyla oynuyordum.

Geçip giden metroların beraberinde getirdiği hafif esinti ile savrulan dalgalı saçlarım tekrardan geri düşüyor parmaklarıma değiyordu.

Kulağımda kulaklık vardı fakat telefonumun şarjı çoktan bitmişti.

İnsanların görmesi gerektiği yaşama uyum sağlamaya çalışıyordum.

Oysa kafamda öylesine büyük bir orkestra vardı ki... Fakat o orkestradaki zaman kavramı notaların arasında gizlediği sonatlarda benliğini yitirmişti. İnsanlar durdu. Geçip giden metro durdu. Kalabalığın gürültülü sesi durdu.

İşte o an kafamdaki orkestranın oluşturduğu muazzam müziğin notalarda dans edişini gördüm. Enstrümanlar orkestraların kelimeleriydi.

Aydınlığın bile gölgesi karanlık olduğu gerçeği bir kez daha kapımı çaldığında çatık kaşlarımın alnımda bıraktığı kırışıkların arasından süzülen geçmişime ket vurarak zemine uzanan bakışlarımın yönünü değiştirdim.

Kahverengi gözlerimi güneşin kendini bulutların ardına gömdüğü pencereden uzanan gökyüzüne çevirdim. Güneş bugün ışıklarının üzerine toprak atmış gibiydi. Siyah bulutların ardı kapkaranlıktı. Şöminede yanan odunların ateşi, dans eden bir gölge gibi zemine yayılıyordu. Evi aydınlatan tek şey şöminenin içinde, artık cılızlaşmaya başlayan ateşti. Uzun bir süre kar yağdığı için yerler karla kaplıydı belki de dizime gelebilecek düzeyde kar vardı. Kar taneleri birbiri ardına yeryüzüne inip yerdeki beyaz örtüye karışmaya devam ediyordu. Yanan ateşin sıcaklığı sol koluma, ardından yüzüme vursa da rahatsız olmaktan çok sıcaklığı seviyor gibi görünüyordum.

Köze dönüşen ateş yanan odunların küllerinin üzerinde can buluyordu. Artık tamamen yok olmaya başlayan ateş bana yaşayacak günlerimi hatırlatıyordu.

Belki şu an şimdi ölecektim. Bunu bilemezdim.

Saçlarıma hafifçe değen tarak dibinden uçlarına doğru saçlarımda geziniyordu. Nazikçe saçlarımı tarıyor oluşu biraz rahatlamamı sağlasa da içimdeki huzursuzluğu bir türlü kıramıyordum. Gözlerim camdaki yansımama kaydığında yüzümün eski hâline oranla daha fazla solduğunu gördüm. Bitkin görünüyordum.

Her şey değişiyordu.

"Alev." Dedi yorgun bir sesle. Günlerdir uyumadığı ve sürekli koşuşturduğu için bu duruma şaşırmamıştım. Tarağı orta sehpanın üzerine koydu. Tepki vermedim.

LEYALWhere stories live. Discover now