Bölüm 1

172 2 0
                                    

Güzel bir bahar günüydü. Bozkır bütün bir kışın ardından, olanca ihtişamıyla tekrar o hoş görüntüsüne kavuşmuştu. Fakat bütün bu durumu umursamayan bir atlı olanca hızıyla ilerliyordu. Bu yabancının hedefi dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip Çin'i başkenti Siganfu'ydu. Bir yandan atını mahmuzluyor, bir yandan derin düşüncelere dalmaktan kendini alamıyordu. Onun içinde nice fırtınalar koparken baş düşmanları kendi milletini esir ettiği için her yıl kutlamalar yapıyordu. Ne hazindi ki kendisi de bu oyunun içinde görevliydi. 10 yıl öncesine gitti. Ötüken'i düşündü. Yeşillerle kuşanmış dağları, bereketli nehirleri, özgürce at koşturduğu, geyik avladığı ve babası ile yaptığı kılıç talimlerini...

Fakat bu güzel günler babasının ölümü ile bitmeye yüz tutmuştu. O kudretli kağanın yerine tahta çıkan amcası döneminde alınan kötü kararlar ile sadece Asena soyu değil YÜCE TÜRK budunu da düşmanlarının kucağına atmıştı. Şanlı ataları Bumin Kağanı, ve İstemi Yabgu'yu düşündü. Onların öğütlerini unuttuklarında başlarına neler geldiğini, esir olarak düştükleri Çin'in izbe ve karanlık sokaklarında hatırlamışlardı. Fakat o soylu milletine inanmaktan asla vazgeçmemişti. Esirliği üzerinden atacaklarsa bedeli ne olursa olsun bütün Türkler bunu ödemeye hazırdı. Bunun için başlatılan faaliyetlere duruşu ve yiğitliği ile lider olma namzedini şimdiden elde etmişti. Ancak onun önderliği ile bu zincir kırılabilir, Türkler özgürlüğüne kavuşabilirlerdi. Bütün bunlara rağmen onunda ruhu yaralanmıştı. Oda bir çok konuda kararsız kalmıştı, yolunun üstünde olduğu için fikrini almak üzere yakın dostu gök ozana uğramak aklına geldi. Devlet bağımsız iken çok hürmet duyulan bir kişi olan arkadaşı esirliği gururuna yedirememiş kaçıp dağlara sığınmıştı. Ve o gittikten sonra teselliyi hep şu sözlerde buluyordu. Kahramanlık en zor zamanda değerlidir .Babasının bu öğüdü kulaklarında çınlıyordu.

Fakat onu birden bütün düşüncelerinden uzaklaştıran bir hareketlenme oldu. Geçmekte olduğu Altay Dağlarının dar yamacının üstünden üzerine iri taşlar düşmeye başladığını fark etti. Aldığı eğitimlerin işe yaradığı hemen görülüyordu. O eğitimler hayatının özüydü.

Bileği güçlü olsun diye günlerce demire darbeler vurmuş, çeviklik kazanmak için bir yandan kil yoğurmuştu. Dikkat kazanmak için sessiz gecelerde doğada insanlardan uzak kalmış, atlara hakim olabilmek için onlarla her gün zaman geçirme vb kadar birçok aşamadan geçirerek bu çağa erişmişti. Ama bunları hatırlamak için zamanı yoktu. Atını kıvrak bir manevrayla kayaların ulaşamayacağı bir girintiye sürdü. Hemen üstünden atlayıp yıldırım hızıyla kılıcı sıyırdı.Tedbirli bakışlarla etrafını süzdü. Adamlar onun öldüğüne emin olmak için etrafa bakmaya geliyorlardı. Ama bir gariplik vardı bu adamlar Tang Hanedanlığı'nın askerlerine değil daha çok keşişlere benziyorlardı. Ama düşünmeye zaman yoktu hemen ilk gelenin üstüne hançerini salladı adam orada yığılıp kaldı diğer iki adam ise üzerlerinde ki şaşkınlığı atıp üzerine üşüştüler. Daha fazla adamla üzerine gelseydiler keşke... birden kılıçlar havada çarpıştı. Kür şad ilk hamleyi başarıyla savuşturdu ve öbür hasmının tam boynuna isabet eden sağlam bir vuruşla onu yere serdi. Diğerine tam hücum devre dışı bırakmak üzereydi ki adamın bir okla yere serildiğini gördü. Sezgileri çatışmanın bittiğini söylüyordu ki adama saplanan oka pürdikkat kesildi. Oku söküp çıkardı. Üstünde ise siyah bir ejderin kılıç tuttuğunu rahatlıkla gördü.

Bu işareti ilk görüşü değildi.10 yıl evveline gitti. Dokuz Oğuzların yaptığı baş kaldırışları durdurmak ve isyancı liderlerini ele geçirmek için babasının buyruğuna verdiği 4000 kişilik askeri grubuyla yola çıkmışlardı. Savaşı kazanmışlar fakat isyancı komutanlarını canlı ele geçirememişlerdi. Kürşad o cengin ortasında adına yakışır bir ustalıkla üzerine gelen isyancı birliğin askerlerini sürüp düşmanlarının otağına girmeyi başarmıştı ve orada isyancıların komutanının öldüğünü anladığında o gizemli oku tekrar görmüştü. Ve oku başkent Ötüken'e döndüklerinde babasına göstermiş yüzündeki ve onun yüzündeki endişeye tanıklık etmişti. Olup biteni anlayamıyordu bütün bu olanlar ne demekti? Bu gizem başını döndürmüştü. Biraz soluk alıp verdikten sonra arkadaşının mağarasına uzak olmadığını anladı. Atını rahat etmesi için otlağa bıraktıktan sonra pek te düzgün olmayan patikayı tırmanmaya başladı. Biraz olsun rahatlamaya başladığını seziyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 01, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bir Türk Prensi Kür-ŞadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin