Ep.31 -Final pt.2-

Start from the beginning
                                    

"Aslında, yanılıyorsun." diyerek arkamı döndüm ve ellerimdeki bıçakları boynunun iki yanına sapladım.

"Seninle boy ölçüşebilecek tek kişi benim."

Bıçakları çektiğimde kanlar fışkırdı. Gözleri kocaman açılan amcam garip sesler çıkararak ellerini boynuna götürdü.

Bunun onu öldürmeyeceğini biliyordum. Ama ona saldırmaya devam ederken beni engelleyememesi bana yetiyordu.

Hızla hareket ederek onda yeni yaralar açmaya devam ettim. Jeajoong rastgele saldırılarla onu yenemeyeceğimizi söylemişti ama ne plan yapacak zamanım, ne de başka şansım vardı.

Gittikçe yoruluyordum, eğer birkaç darbede onun işini bitiremezsem o benimkini seve seve bitirecekti.

Bıçakları tekrar savurdum ama yavaştım. Bileklerimden kavradı ve sıkmaya başladı. Kemiklerimi kıracakmış gibi hissediyordum. Parmaklarım gevşedi ve bıçaklar tiz bir ses çıkararak yere düştü.

Yerler kandan kayganlaşmıştı, amcamın vüducundan hâlâ kan akıyordu. Çok kan kaybettiğini ikimiz de biliyorduk. Ona rağmen bu kadar güçlü olması bir şeyi fark etmemi sağladı.

En başından beri onu yenmem imkânsızdı. En azından bu yolla. Yani evet, Kim Jaejoong haklıydı.

Peh.

Amcamın neşeli sesini duyduğumda ona döndüm.

"Siz hepiniz...bir avuç aptaldan başka bir şey değilsiniz. Beni yenebileceğinizi cidden düşündünüz. Ama şimdi etrafına bir bak, yenildiniz."

Burnumdan tekrar kan gelmeye başladı. Kafamı yana çevirip kanı omzuma sildim ve güldüm.

"Sadece bu kadar kişi olduğumuzu sandın değil mi? Dışarıda binlerce insan var, hepsi de halk. Senin ülkenin insanları, seni başlarında istemiyor. Devrimi getirecek olan onlar. Bizim ölmemiz hiçbir şeyi değiştirmeyecek, o insanlar seni indirecek."

Yüzü karardı, bileklerimdeki baskı arttığında tepki vermemek için dişlerimi sıktım. Ama kemiklerimin birbirine sürttüğünü hissedebiliyordum.

"Onları da öldürürüm, gerekirse ülkedeki herkesi öldürürüm!"

Bağırışı geniş alanda yayıldı. Korkuyordu, kendi halkı tarafından öldürülmekten korkuyordu. Eğer ölümsüz olsaydı korkmazdı.

Bileklerimin birini bıraktığında acıdan inlemek üzereydim. Bileğimin rahatladığına sevinemeden boğazımda hissettiğim eliyle neye uğradığımı şaşırdım.

Boğazımı sıkarken beni havaya doğru kaldırdı, şimdi diğer bileğimi de bırakmıştı.

Nefes alamıyordum, oksijene ihtiyacım vardı. Ölecektim.

Elinin üzerini tırmaladım, sayısız tekme attım ama tek elde edebildiğim şey tutuşunun sıkılaşmasıydı.

"Seni öldürmeden önce içindeki ruhu almayı planlıyordum ama şimdi gerek yok. Burada bir sürü saf enerji var. 2'sini kaybetmek pek de fark yaratmaz."

Ağzım oksijen ihtiyacı ile açıldı ama içeri hiçbir şey girmiyordu. Kulaklarım uğuldamaya, gözlerim kararmaya başladığında kendimi son kez uyanık kalmaya zorladım.

Uğuldayan kulaklarım yüzünden her ses suyun altındaymışım gibi boğuk geliyordu.

Boğazımdaki baskı azaldı, dizlerim yere değdi ve deli gibi öksürmeye başladım. Havayı ciğerlerime çekerken gözlerimi kırpıştırdım ve ne olduğunu anlamaya çalıştım. Görüşüm netleştiğinde gördüğüm kişiyle dilim tutuldu.

Consciousness // Min YoongiWhere stories live. Discover now