Az Şekerli İnferno

5 0 0
                                    


Etiyopya'nın yüksek yaylalarında yaşayan yerli halk sihirli meyve adını verdikleri şifalı bir bitki keşfetmişti.

Filtresiz ve koyu bir sohbetin öyküsü bu. Maceramız 500 yıl önce kum fırtınaları arasında bir yolculukla başlıyor. Yemen valisi ile bilmediğim bir saraya doğru ilerliyorum. Yol çok uzun. Tadım tuzum yok o günlerde, aklıma sık sık Khaldi denen o çobanın beni bulduğu gün geliyor. Hayvanlarını iyileştirdiğim için cezalandırılıyormuşum gibi bir his çöktü o günden beri. Bir rivayet yayıldı ki şifacılığım üzerine; işte, bu yüzden Yemen Valisi'nin konvoyu ile yollardayım. Hastalara pek iyi geliyormuşum, bak sen şu işe! Khaldi beni bulmadan önce doğada yaşardım, hayvanlarım vardı ve bir tek onlar bilirlerdi nereye kök saldığımı. Şimdi ise hünerlerim dilden dile dolaşıyor. Yemen valisi desen o kadar kilo aldı ki son zamanlarda; yolda verir demiştim, pek te beceremeyecek bu gidişle. Bana olan düşkünlüğünden gözlerine uyku girmiyor adamın. Uyumadıkça da iştahlanıyor, yiyor da yiyor. Hah! Mola verdik, çadırı da kurduk. Valinin yanı başındayım, bir harita açıyor. Haritalar bugüne göre birebir aynı olmasa da bir yol gösteriyor bulmak isteyene. Yol Konstantinopolis yolu.

Saraya varana kadar aylar geçti, ama aklım yolda kalıyor, artık pek dönebilecekmiş gibi hissetmiyorum. Şehri bir telaş almış, ezan okunuyor. Minareleri sayıyor Yemen valisi. Zaman insanı yemiş bitirmiş. Yollar, kime çarparsın nerede yaşar belli değil kalabalıklarla dolmuş. Saraya girişte bizi yüksek yerlerden şahsiyetler karşılıyor. Aralarından en kıdemlisi konuşmaya başlıyor:

''Kaçıncı misafir şu an anımsamıyorum ancak padişahımız hasta iken gelen misafirler başımız üzerine. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz ve umuyoruz şifalar da getirdiniz.''

Pek te lafı uzatmıyor ve bizi saray eczahanesine doğru geçiriyor. Ancak padişahın hastalığı dışarıdaki keşmekeşten nasıl saklı tutulmuş bunu anlamıyorum. Bizi karşılayanın taşıdığı kimlik az da olsa beni rahatsız ediyor. Şüpheci gözleri var. Bir sürü şifacı gelmiş ve başarısız olmuşlar, başlarına geleni işitiyorum. Eczahaneye girdik. Yemen valisi ile de yolları burada ayırdık. Tuttular valinin kolundan yukarı götürdüler, padişahın huzuruna çıkacak. Padişah beni soracak, valimiz padişahın beklentilerini beyhude çıkarırsa kellesi elinde Yemene geri yollanacak. Ah vali, sen ne yaptın?

Başıma 'eczacıbaşı' diye biri dikildi, konuşuyor, efendiliği, adabı anlatıyor, eşlik ediyorum. Zamanla sadrazam olacağını düşünüyorum, bunu bir yerde okumuştum. Neyse konumuza döneyim. Saray hayli büyük, sesler yankılanıyor ve saray sırlarını öğreniyorum. Padişahın durumu kötü, kimse bilmiyor bunu ve kimse bilmeyecek. Eczacıbaşının da yardımıyla hazırlanıyorum, pek şeffaf olmadığımdan ilk görenlerin kafasında sorular olacak ama olsun, şüphelerinin üzerine su içsinler. Padişahın huzuruna çıkan yolda üç ayrı kabul makamından geçeceğiz. Bu makamlardan birincisi sadrazam, ikincisi ise vezir. Sonuncusunda ise padişah beni bekliyor olacak.

Sadrazam Kabul

''Sadrazam buna izin vermez'' diyor eczabışana kapıda duran sefil yaveri. Saray çürümüş yiyenlerin haberi yok! Seri nefes alışverişlerinin arasına sıkıştırabildiği dualarla eczacıbaşı gönlünü ferahlatmaya çalışıyor. Diyaframı esir alınmış gibi panikle hızlı atıyor kalbi ve oksijen ihtiyacını karşılayan ciğerlerinin hırıltıları karışıyor muhabbetine. Seyirci kalıyorum. Kapı açılıyor ve odadaki halının üzerinde Yemen de görmüş olduğum motiflerden görüyorum. Hah! İşte meşhur Sadrazam. Tüm Sadrazamların birbirine benzemesi ne tuhaf şey. Eczacıbaşı beni takdim ediyor. Bana güven eczacıbaşı! Sevdim seni, yarı yolda bırakmayacağım. Başına neler geleceğini bilsen beni huzuruna kabul etmeden önce iki lokma bir şey yerdin diye içimden geçiriyorum. Şifa kontrolü yapacak bu beyimizin aç olduğu her halinden belli, ona öyle bir güzellik yapacağım ki boğazında bir düğümlenme hissedecek önce, sonra o boş midesinde yangın çıkaracağım. O yangının elinden kapıp, kötü beslenen bu efendi için tarihi bir hela deneyimi yaratacağım. Bu gece uyumak istese de uyuyamayacak. Hem aç olması da aklıma bazı şüpheler doğurmadı değil. Saray hakkında duyduğum en yaygın şey idi sofrası. Padişah hasta diye mi yemiyorlar, yemekten dolayı hasta diye mi korkuyorlar pek te önemli değil. Neyse, herkes uyuduğunda ben öğrenirim bu işin aslını. Sadrazam efendi şifamı kabul ediyor, nasıl etmesin ki. Tuvaleti gelen bir adama her şeyi kabul ettirebilirsiniz. Bir gün geçsin Vezir hazretleri ile tanışacağız.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 07, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Az Şekerli InfernoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin