ÖLÜYORUM

69 29 11
                                    

TANITIM

Kuşkusuz her bir kelimem dökülmek için çabalarken daha fazla dayanmanın anlamı yok.
Dökülsünler bir bir …
Anlatsınlar içimdeki kurguyu…

"Ölüm benim için değil ben ölüm için erkenim"

Kapanan gözler her bir zehiri fısıldıyordu aslında. Geçen yaşlı adamın kartlaşmış ruhu ,gökyüzünde ki bulutların temizlenmek için her bir çığlığı, unutulmuş bir salıncağın paslanmış zincirinden gelen o iç gıcıklayan ses, ve etten kemikten bir bedene sıkıştırılmış ruh sanılan canlı, kendi kendini besleyen zehrin dallanan şahmeranlarından farksız durmuyorlardı.

Kopan zincirlere ,atılan kelepçelere bakmaksızın yürüyordu. Bedeninde ki yaralardan damlayan katranları umursamadan kurtuluşunu kutluyodu , içinde ki haşarı canlıyı özgürlükle doyurmaya çalışıyor, olmayacak ümitler vaatlerle beslemeye çalışıyodu. Hiç olmayacağını bu koca cüseyle bile devrileceğini bilmeyerek.

O topraktan çok suya bulanmış çamurdu. İşte genç adam bunu hiç anlamıyordu. Susuz çamur olmazadı. Ama onsuz su olurdu. Katrana bulanmış toprak çamur olabilmek için suya muhtaçtı ama su katranla birleşecek kadar ne güçlü ne de korkusuz değil. Sadece fazla cesurdu. Kendinden olana sonsuz bağla bağlı olduğundan katranın varlığı bile onun ceseretini bir milm kıramazdı. Tabi çamur bunu istemiyordu. O sadece çamurunda boğulup terk edilmiş vadininin bilinmeyen bir köşesinde tükenmek istiyordu. Kaçmak isterken bile suda boğulacağını bilmeyerek.

Ve kendini çamura benzetirken aslında hamie olduğunu; çamurlu, dumanlı, volkanlı, alevli olduğunu en çokta vakad olduğunu bilmiyordu. Aleve can verdiğini aslında can vermeklede kalmadığını alevlerden doğmuş olduğunu bilmiyordu.

Çamur olup suya muhtaç olduğunu düşünüyordu ama aslında suyla külleşip yok olacaktı her zerresi.

Ama hiç bilmediği bir şekilde suyla bütünleşmeyi hatta yok olmayı göze alacaktı…

--------------------
Beyaz duvarlara bakarken beyazın sevilmesi gereken bir renkken niye sevilmediğini anladı. O insanların korkularıyla dolu bir mahzende hiç çekmemesi gereken kadar dikat çekiyordu. Aslında başka bir şey daha vardı toprağa gömülmeden öncede onu üstlerine giyeceklerdi. Adına kefen dense de aslında beyaz bir bez parçasıydı.

Korkmadığı dalga geçtiği bu görüntüden hala korkmazken sadece içinde belirleyemediği düşünceler oluşmuştu.
Çünkü o bez parçasına çok yakındı. Ne zaman bedenini saracağını bilmiyordu. Ama her an olabileceğini biliyordu.

O ölüyordu, belki bu dört duvarı beyazla kaplı mahzende, belki her zaman geçtiği dar sokakta, belki yarın, belki bir hafta sonra,belki bir yıl sonra. Ölüyordu, geldiği gibi tek başına terk ediyordu dünyayı.

Ağır ağır yatırıldığı yataktan kalkıp odadaki tek pencereye ulaştı. Dışarı bakmak için gelmemişti. O kendini merak ediyordu. Yalnız ölümünü kabullenmiş halini. Camdaki yansımaya bakınca bir an kim olduğunu sorguladı. Evet oydu ama değildi. Yabancıydı karşısındaki canlıya insan bile diyemiyordu. Saf su rengindeki saçları isyan edergibi dağılmış, normalde pembemsi dudakları morarmış, en çokta saçlarının ve teninin tezatlığındaki kızıl gözleri matlaşmıştı. Galiba kaybettiği şey ışıktı, ve artık sonsuzadek kaybedeceti.

Ama genç kızında bilmediği bir şey vardı. O daha suyun zıttı olarak doğmuş ateşine kavuşmamıştı. O daha ateşte sönmemişti.
Yada ateşle bütünleşmemişti…

Belki ölüm dört harften olşan içmizi ürperten bir kelime
Ama asıl korkmamız gereken ölüm bize yetişmeden
Yaşamayı becermek…

ÖLÜYORUM (VOLZE)Onde as histórias ganham vida. Descobre agora