1. Bölüm

83.1K 1.9K 43
                                    



Dudaklarının arasında tuttuğu son tokayı da yandan takınca saçlarına, hazırdı işte. Son kez aynaya bakıp, beğeniyle kendini süzdükten sonra odasından çıkıp, merdivenleri asağıya indi. İçinde an be an büyüyen sevincine amansız ama bilindik heyecanı da katılınca, yüzünde büyük bir gülümseme oluştu.

-"Günaydın herkese..." diye selamlarken kahvaltı masasında oturanları, adımlarını en yaşlılarına yöneltti.

Selamına karşılık verenlere gülümserken, arkadan kollarını boynuna dolayıp, yanağına kocaman bir öpücük kondurdu yaşlı adamın her sabah mutlaka yaptığı gibi.

-"Günaydın güzel kızım. Bak hele bir yüzüme... Hayırola, bu neşenin sebebi nedir bakalım böyle?"

Pırıl pırıl parlayan dışarıdaki göz kamaştırıcı güneş değil de, masum yüzüydü genç kızın sanki. Elalarında hayat bulmuş gibi ruhu, içini ısıtıyordu yaşlı adamın. Her baktığında şimdi yanı başında dikilen kıza, içinden taşan sevgi daha bir çoğalıyordu sanki.

-"Gözünden de hiçbir şey kaçmıyor Tufan dedem..."

-"Eee, boşuna ağırmadı bu saçlar. Hadi anlat, anlat..."

Çapkın çapkın bakan yaşlı adama daha sıcak gülümsedi önce, sonra heyecanını yansıtan sesiyle konuşmaya başladı.

-"İki güne Suna geliyormuş. Uzun zamandır ailesinin yanında Bursa da kalıyor, görüşemiyorduk. Özledim, biliyorsun."

-"Bilmez miyim!? Aşagı Suna, yukarı Suna hep. Hadigözün aydın, çok bile kaldı zaten. Ee peki yalnız mı geliyor? Alabilmiş mi izni?"

-"Yok! Istemediler yine tek başına gelmesini. Abisiyle gelecekmiş bu sefer."

Sanki birtek ikisi varmış gibi, kimseyi önemsemeden konuşuyorlardı. Masadakilerin kendilerini dinlediğinden habersiz, doğal sohbetlerinden birini gerçekleştiriyor gibiydiler.

-"Sabah sabah şakımanın asıl nedeni de belli oldu!"

Sıcak bakışlarını yaşlı adamdan çekip, kulağına gelen sesin sahibine döndü ağır ağır. Uyandığı her yeni güne umutlarını pekiştirerek başlayan genç kız, her defasında çakılıyordu yine derinlere. Şimdi söylenen apaçık, demek istenilen can yakıcıydı. Bakışlarındaki kırgınlık gösterirken kendini, yaşlı adamın sesini duymasıyla bir şey söylemek için araladığı dudaklarını kenetledi yine birbirine.

-"O ne demek Kadir?"

Torununun genç kıza olan davranışlarını hiç beğenmiyordu Tufan bey. Nedenini anlayamadığı bir şekilde çok soğuktu davranışları. Şimdi dedikleri ise gözlerinin şüpheyle kısılmasına neden olmuştu. Ama her şeye rağen yine de umutlanmıştı yaşlı adam... Bir 'belki' geçti içinden... Belki olurdu?

-"Hiç! Bir tek Suna'nın gelecek olmasına değildir tüm sevinci diye düşündüm sadece."

Bir şeyler vardı bu kızda. Kendisini rahatsız eden, ona şüpheyle bakmasına neden olan bir seyler son zamanda. Belki de dedesi ile olan yakınlığının garipliğiydi böyle düşünmesine sebep. Bilmiyordu ki, çözemiyordu ki negenç kızı, ne de kendisini neyin rahatsız ettiğini...

-"Yanlış düşünmüşsünüz o zaman Kadir bey. Ersin abi evli, yakında da baba olacak!"

Tükenmeye başlamıştı genç kız. Ne yapacağını, nasıl yapacağını bilemiyordu artık. Tüm umutları her defasında böyle söndürülecek miydi? Her defasında gösterecek miydi kendini acı gerçekler? Kalbi heğ böyle acıyacak mıydı dahası?

-"Izninizle, bir isteğiniz yoksa mutfağa geçeyim ben Tufan dede."

Kalmamıştı içinde heyecan denen şey. Sevinci kursağında kalmış, sanki bir yerlerde çökmüş gibi hissediyordu şimdi. Sessiz bir haykırış gibiydi verdiği yanıt, kendince kendine ısyandı. Genç adamın gözlerine bir an diktiği gözleri anlatsa da birçok şeyi, anlayan ... belki de anlamak isteyen yoktu.

-"Yok kızım, gel sende otur bizimle et kahvaltını bu sabah."

Özür diliyor gibiydi Tufan dede. Torununun yaptığı hataya en çok içerleyen ikinci kişiydi. Farkındaydı o birçok şeyin, anlıyordu her şeyi. Nedenleri cözememişse de, genç kızın içini okumuş gibi biliyordu olanları, yakın gelecekte olacakları bildiği gibi...

Kabul etmedi genc kız Tufan beyin teklifini. O masada yeri olmadığını biliyordu çünkü. Oraya layik olmadığını, altında ezileceğinin farkındaydı. Geldiği gibi yüzünde gülücüklerle değil, zoraki bir gülümsemeyle çıktı salondan genc kız. Bu kadar zayıf oluşuna kızsa da her defasında, kendine ... hislerine hakim olamıyordu işte.

Mutfağa geçtiğinde annesi gibi gördüğü Kezban ablasından başka kimsenin kalmadığını gördü. Aceleyle ettiği kahvaltısından sonra, çantasını almak için odasına çıktı tekrar. Fazlaca oyalanmıştı bu sabah belli ki. Evden çıkmadan önce bir rutin haline gelmiş gibi Tufan bey ile vedalaştı. Çok şey borçluydu belki de bu yaşlı adama, minnettardı ona. Ailesini bir kazada kaybettikten sonra yanına almıştı gençkızı daha küçük, on yaşında bir kız çocuğu iken. Okutmuş, bu yaşa getirmişti deyim yerindeyse. Annesi ile babasıbirer çalışanken yaşadıgı bu evde, kendisi sanki evin kızı gibi ağırlanıyordu şimdilerde. Gidermeye çalışmıştı baba özlemini Tufan bey, aratmamaya çalışmıştı ailesini. Tıpkı çok sevdiği Kezban hanım gibi. Ama yine de eksikti işte bir yanı, yalnız bir yetimdi bazen. Özlüyordu hep, çok özlüyordu anne ve babasını hem de.

İşlettiği küçük pastaneye vardığında sonunda, siyah mini coopersını park edip, aceleyle girdi içeri. Kendisine yardımcı olan Tülin kendisinden erken gelmiş, işe başlamıştı bile.

-"Günaydın Tülin'cim, erkencisin yine..."

-"Günaydın Feraye hanım. Erken gelip, hazırlıklara yardım edeyim dedim."

-"Ben geç kaldım ama, dur hemen çantamı bırakıp, önlüğümü de takıp geliyorum yardıma."

* * *

Yok artık! Neydi bu şimdi? Ne gibi bir hatası, bir kusuru olmuştu ki kendisinin genç kıza karşı? Neden bu kadar düşüyordu dedesi üstüne? Bu evde sadece bir çalışan olması gerekirken, neden kendisiyle eş değerlere sahipti hem?

Kendine, aslında kendisinin bile içten içe reddettiği düşüncelerine engel olamıyordu genç adam. Şüpheleniyordu ister istemez dedesinin genç kız ile olan durumundan. Önceden bu duruma takmayan, es geçen kendisi değilmiş gibi son zamanlarda dedesinin de bu konuda iki de bir uyarışlarda bulunması bardağı taşırmaya başlamıştı.

Sinirle çıktı neşeyle girdiği odadan. Kahvaltıdan sonra odasına çekilip, işe gitmek için hazırlanmış, aşagıya inip dedesine taşındıkları yeni firma hakkında son durumu haber etmek istemişti. Ama dedesi işi bir kenara itmiş, Feraye hanım hakkında konuşmuştu. Daha önce aralarında geçmeyen bir türde olan konuşmaları ilk başta çok şaşırtmışsa da genç adamı, dedesinin neyden bahsettiğini kavradığında, hem konunun kendisiyle ilgisini çözememiş, hem de yaşlı adamın ortaya attığı iddialarına sinirlenmisti.

-"Oğlum, neyin var senin? Kime sinirlendin böyle?"

Kendini odadan dışarı atar atmaz annesiyle burun buruna gelmişti. Öfkeliyken sevdiklerini kırdığını bilen genç adam, fazla oyalanmak istemedi.

-"Yok bir şey anne... Ben çıkıyorum..."

-"Yemeğe evde olursun ama, değil mi? Yoksa yine o kadına mı.."-"Anne konuşmuştuk seninle bu konuyu, yine başlama lütfen. Ne zaman gelirim, bilmiyorum... Görüşürüz!"

Annesinin bu imalarından sıkılmıştı artık. Azra'yı sevmediğinin farkındaydı, ama nedenini çözememişti bir türlü. Azra aylardır beraber oldugu kadındı. Eğer bir gün yemekte karşılaşmamış olsalardı, haberi bile olmayacaktı annesinin Azra ile ilişkilerinden. Beraber olduğu kadınları, ortada ciddi bir durum söz konusu değilken ailesiyle tanıştırmayı aklından bile geçirmemişti genç adam. Her adımında hesap vermek ona göre değildi işte! Şimdi dedesi yetmemiş gibi, bir de annesi körüklemişti öfkesini. Sinirle arabasına binip, gazı kökledi.

Bir tekstil firmasının başındaydı genç adam. Dedesi gibi, babası da kendini geri çektiğinde işleri büyütmek istemiş, daha iyi yerlere getirebilmek için şirketi taşımış ve müşteri portföyünü geliştirip sağlamlaştırmak için çabalamıştı. Uzun ugraşlar sonunda emeklerinin karşılığını almaya başlamış, büyümüşlerdi. Az biraz işi kalan firma için canla başla çalışıyordu genç adam ama hala.

Iş yerine varınca, hemen işlere koyuldu Kadir. Kaybedecek zamanı yoktu, emeklerinin karşılığını fazlasıyla almayı hedeflemişti ve böylelikle aklından her şeyi silip, kendini sekreteri tarafından önüne konulan dosyalara verdi.

FERAYE (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin