5 • 'Tanıştırayım, Seri Katil Asiye'

Начните с самого начала
                                    

"Ne kadar daha orada dikileceksin?" dedi Azman arkamdan.

Oflayarak içeri girip ona döndüm. "Ne yapacağım?"

Omuz silkip "Ne biliyorsun?" diye sordu.

Düşündüm. Çok fazla da uzun da sürmemişti. Makarna, pilav, patates yemeği, kızartma... Aslında başka şeyler bilmediğimden değildi ama neredeyse iki buçuk yıldır bunlardan başka yemek yapmamıştım. "Öğrenci yemekleri işte."

"O zaman dolma yap."

"Af buyur!"

Avucunu çevirip çukurlaştırdı ve diğer eliyle içine bir şeyler ekliyor gibi yaptı. "Dolma diyorum. Hani şu biberin içine pirinçli bir karışım konuyor ya..."

"Ne olduğunu biliyorum parlak zeka. Sorun onu yapacak olmam."

"O kısmı beni ilgilendirmiyor." Bir sandalyeyi çekip oturdu ve bir bacağını diğerinin üstüne atıp keyiflice arkasına yaslandı. "Biberler dolapta, kıyma buzlukta, bakliyatlar sağ alt çekmecede, baharatlar sol üst dolapta. Başla."

"Ciddi misin sen?" dedim hayretle.

Tek kaşını kaldırıp dudaklarını kıvırdı. "Fazlasıyla."

Pekâlâ! Çattık belaya!

Ya sabır çekip ceketimin cebinden telefonumu çıkardım. Burak'a kısa bir mesaj atıp o gelene kadar oyalanabilir, o gelince de bir yolunu bulup kaçarım diye düşünmeme kalmadan Azman telefonu elimden kaptı. Ne ara ayağa kalktığını bile anlamamıştım, ışınlanıyor muydu ya bu herif?

"Ne yapıyorsun?" diye cırladım.

"Burak ha! Numarasını da mı aldın?"

Telefonu almaya çalışınca onu da ceketinin cebine attı. "Ver şunu!" diye üzerine atıldım. Beni durdurmaya çalışırken, "Ne ara bu kadar samimi oldunuz?" diye sordu imalı bir sesle.

"Sa-na ne?" dedim heceleyerek. Tam ceketinin cebinden telefonu almayı başarmıştım ki bileklerimden tutup beni engelledi ve arsız bir şekilde sırıttı. "Şu an beni taciz ediyorsun."

Kollarımı kurtarıp geriledim. "Saçmalama! Telefonu almaya çalışıyordum sadece."

"Unut telefonu ve artık şu yemeği yap!"

Derin bir nefes alıp seslice dışarı üfledim. "Tamam be! Ama telefonumu ver. Tarife bakmam lazım." Aslında tarife falan ihtiyacım yoktu. Bendeniz Sabri Usta'nın kızıydım. Babamın Trabzon'da küçük bir esnaf lokantası vardı. Oraya gide gele birçok yemeği de öğrenmiştim. Amacım sadece telefonumu Azman'ın pençelerinden kurtarmaktı.

"Üzgünüm güzelim ama kendin bulmak zorundasın çünkü o telefonu vermeyeceğim."

Ya ben ne günah işlemiştim de başıma... Ha! Tamam. Tamam, Allah'ım hatırladım.

"Bu arada tencereler de şu gözde," dedi Azman eğlenen sesiyle.

Gösterdiği dolabı açıp bir tencere aldım ve gürültülü bir şekilde tezgâha bıraktım. Buzdolabını açıp biberleri ararken ağzına kadar dolu bir dolapla karşılaştım. Bizim en paralı zamanımızda bile dolap bu kadar dolu değildi.

Zengin orangutan burangutan çocuğu!

Tüm malzemeleri tezgâha çıkarıp dolmanın iç harcını hazırlamaya başlarken, "Umarım geceyi hastanede geçirmem," dedi Azman.

Ona öfkeli bir bakış atıp "Tek temennim bu," diye dişlerimin arasından cevap verdim.

"Öyle bir durumda güzelim, hastane duvarlarındaki o meşhur hemşire resmini senin fakülte kimlik fotoğrafın alır. Ve ben onun daha çok dikkat çekeceğine eminim."

KÜFÜR YOK! Место, где живут истории. Откройте их для себя