5 • 'Tanıştırayım, Seri Katil Asiye'

Start from the beginning
                                    

"Yapmıyorum ulan. İstersen ana haber bültenlerinde son dakika olarak alt yazı geç."

"Sen bilirsin," dedi omuz silkerek. Telefonu cebinden çıkarıp bir kaç tuşlama yapınca ne kadar ciddi olduğunu o an anladım.

Ellerimi havaya kaldırırken "Tamam tamam," diye kabullendim. "Sana yeni bir tişört alacağım ama sadece o kadar. Senin kölen falan olmam."

Allah'ım 500 liralık bir tişört almak için hangi duayı okuyup zengin olunuyordu?

Telefonu kapatıp yine cebine attı. "Bence seçme şansın yok."

"Alacağım işte kahrolası tişörtünü, daha ne istiyorsun?"

Tüm dişlerini göstererek sırıttı. "Yemek!"

"Ne?"

"Karnım aç Asi. Seninle uğraşmaktan yemek yiyemedim ve şimdi sen bir şeyler yapıp karnımı doyuracaksın."

"Sen restoran kapattırmış adamsın. Git yesene bir yerde."

"Keyifli değil. Ben senin yapmanı istiyorum. Yapmazsan eğer..."

"Yapacağım Allah'ın cezası," dedim dişlerimin arasından.

Onu kenara itip mutfağa yöneldim ve dolabın gözlerini tek tek arayıp ne yapacağımı düşünmeye başladım. Seçenekler fazla sayılmazdı. Seçenek bile yoktu ki. En sonunda kollarını önünde bağlayarak kapıya yaslanmış, beni izleyen Azman'a döndüm. "Ev tam takır kuru bakır."

"Biliyorum," dedi yüzünü ekşiterek. "Dolapta yıllanmış bir makarnayla karşılaştım az önce. Hatta o beni yemeye çalıştı."

"Ha ha ha!" Dur bir dakika! "Dolabı mı karıştırdın?"

"Söyledim ya, karnım aç. Dolapta bir şeyler bulurum dedim ama sizin evde bırak bir şeyler yemeyi az kalsın sadaka kutusuna para bırakıyordum."

"Bizim sadaka kutumuz yok," diye çıkıştım.

"Bence olmalı," dedi sırıtarak. Sonra yanıma gelip kolumdan kavradı. Beni kapıya doğru çekiştirirken kolumu hızla kurtardım.

"Hop! Ne oluyoruz?"

"Bizim eve gidiyoruz güzelim."

"Pardon?"

"Burada yiyecek bir şey olmadığına göre bizim evde yemek yapacaksın."

"Hadi canım şaka yapıyorsun," dedim alayla. "Senin evine ayak basmam ben."

Telefonunu çıkarıp önümde tehditkâr bir şekilde salladı. Sen o resme dua et. Şimdilik ipler onun elindeydi. Şimdilik...

İç çekip önüne geçtim. "Karşı daireydi değil mi?"

Arkamdan gelen gülme sesiyle kapıyı açıp karşı daireye yöneldim. Azman kapıyı açarken eliyle de sağ olsun içeriye buyur etti. O elini kırmak varken bende mecburen içeri girdim. Mutfak benim evimle aynı konumda olduğu için direkt oraya ilerledim ama içeri girmemle şok olarak olduğum yerde kalakalmam bir oldu. Burası nasıl bir öğrenci mutfağı olabilirdi diye tam düşünürken Azman'ın normal bir öğrenci olmadığı aklıma geldi.

Geniş bir yemek masası duvara montelenmişti. Karşılıklı 4 beyaz sandalye masanın etrafındaydı. Ankastre ürünler ve kahve makinesine varana kadar değişik teknolojik aletler mutfak tezgâhının bir bölümünü kaplıyordu. Adamın bulaşık makinesi vardı ki o an en çok buna takılmıştım. Her öğrenci bizim gibi sefilleri yaşamasa da bulaşık makinesi olan kaç öğrenci evi vardı?

Duvarda birkaç tablo asılıydı. Tabloları yapan kişi domates, biber ve patlıcanı sanatsal(!) bir dille anlatmıştı. O kadar sanatsaldı ki bir an aklıma Barış Manço'nun o meşhur şarkısını bu mutfakta yazdığı bile gelmişti. Mutfak tıka basa bir şeylerle dolu gibiydi ama bir erkek evine göre de o kadar temizdi ki bizim mutfak burayı görse kendinden utanırdı. En azından ben utanmıştım.

KÜFÜR YOK! Where stories live. Discover now