Yalnızlığının tam ortasında, koyu yeşil boyası dökülmüş, kirli duvarlarına çeşit çeşit anı sinmiş odasında dışarıyı seyrediyordu. Pencereler temizlenme şerefinden mahrum kalalı çok mevsim geçmişti.

Yorgun kadın üzerine aralıksız yağmur yağmış bir enkaz gibiydi. Sarı saçları dağılmış, gözlerindeki ışık bir sulu boya kırmızısında dağılmıştı. Yanaklarından boynuna kadar süzülen gözyaşları makyajını dağıtıp yüzünde siyah lekeler bırakıyordu.

"Şimdi baban gelecek, sakın oradan kalkma" diyerek kızının, Elif'in, yanına geliyor ve birkaç saniye sonra yeniden ağlamaya başlıyordu.

Küçük kızı dizlerini karnına çekmiş, evin diğer köşesinde, korku dolu gözlerle annesini izliyordu. Dünya ağlayınca o da ağlıyordu, kasvet dolduruyordu odayı.

Ara sıra ritmi yükselen, ölüme şehvet kokusu katan bir müzik sesi vardı içeride. Dünyanın en sevdiği şarkı vardı kasetçalarda.

Ölürüm sevdiğim sebebim sensin.

Evvelim sen oldun, ahirim sensin.

Dünya müziği duymuyor gibiydi, sürekli pencereye bakıyor ve yeniden kızının yanına gelip uslu durmasını tekrarlıyordu ağlayarak. Annesinin pencereye baktığı sırada kapının açıldığını gördü Elif.

Ağlaması duyulmasın diye iki eliyle kapattı ağzını. İçeriye giren adam birkaç adım attıktan sonra durdu.

"Yine neden çıktın karşıma?"

Kadın adamın söylediğini duymamış gibi davranıyordu. Elini omuzlarına götürdü, saniyelerce bekledi. Parmaklarını omuzlarında dolandırıyordu, yokluğunu şahadet parmağından tutar gibi.

Küçük kız izlemeye devam etti ikisini de. Ne de olsa sessiz olmasını, uslu durmasını istemişti annesi. Babası gelecekti, hiç tanımadığı, görmediği babası!

Demek ki baba böyle bir şeydi, sinirli bir ses tonu vardı.

Kadından ses gelmeyince adam bir adım daha yaklaşıp sesini daha fazla yükseltti.

"Sana diyorum Dünya, duymuyor musun? Daha ne kadar bekleyeceğim böyle! Ömrümün geri kalan yamalı yollarını bana bırak. Artık zaman dilimim sen değilsin, artık bir saniyem kadar bile değerli değilsin.

Bir kez olsun sözünü tut! Beni bunca zaman sonra neden çağırdınsa söyle ve sonsuza kadar çık hayatımdan."

Adamın sözlerini yavaş yavaş idrak etmeye başlıyordu Dünya. Geceler dolusu yemini saniyeler içinde çürüdü zihninde. Oysaki sevmenin en kendinden vazgeçmiş noktasındaydı artık, karşısındaki kişinin hayatını yeniden altüst etmeden sessizce beklemesi gerekiyordu. Becerememişti, son kez görmek istemişti sevdiği adamı.

Dönmeye ya da konuşmaya gücü yokmuşçasına arkası dönük durmaya devam etti. Kapının önündeki adam tekrar konuştu, bu kez sesi nefret kokuyordu!

"Yüzüme bak ve bir şeyler söyle! Öylece durup susmak için mi çağırdın beni? "

Kadın üzerinde sigara delikleri olan kırmızı bir gece elbisesi giymişti. Sarı saçları göğüslerine kadar inip dekoltesini kapatma bahanesiyle çürümüş süt kokuları arasında dinleniyordu.

Çıplak ayakları birkaç günün, belki çok daha fazlasının kirini taşıyordu. Nasıl olduğunu anlayamadan arkasına döndü ve dudağından kelimeleri zorla çıkartırken buldu kendini, gülümsemeye çalışıyordu. Şişmiş yüzü ve kanlı gözleriyle birleşen bir gülme çabası...

"Hoş geldin." dedi ve cevap beklemeden devam etti.

"Bugün uzunca bir yolculuğa çıkıyorum. Senden ruhumu alıp götüreceğim, yanında bulunmayı hak etmeyen bedenimin hamallığını yapacağım günlerce. Hiç bilmediğim bir yerde, hiç bilmediğim birinin yatağında bulacağım kendimi belki de.

SESLİ KİTAP - Cennet BeyazıOnde histórias criam vida. Descubra agora