Bu Yüzden Mi Nefessizsin?

289 14 26
                                    

'Aramızda bir şey var sanıyordum,meğerse uçurummuş...'

Kim derdi ki,boynumdan aldığı o urganı , kendi elleriyle boynuma geri doladığını,Kim derdi ki,bana küçümsercesine bakarken,şimdi aşkla,sevgiyle baktığını,Kim derdi ki,nefretin aşka dönüşebileceğini...
Çok mum yaktım karanlığa,söndürdüler her defasında.Dedim ki,Çokta Önemli (!) değilim galiba.Yoksa kim neden tutmasın ellerimi?Hep bir başına yürüdüğüm yollarda,bir gölge aradım yanımda.Lakin o gölgenin bir düşmanın,bir yasağın olacağını bilemezdim.Üzüldüm o gölgenin izi ters yöne doğru olunca.Güvenmek,söylendiği kadar kolay değil,İnanmak,Sevmek,Sarılmak, hiç bir kelimenin lügattaki karşılığı bugün mevcut değil.
Sevmek Bu Kadar Basit Olamaz.Olmamalı...
Hastaneye Gitmek için Konaktan ayrıldığımda,yolda halkımıza yapılan zulme şahit oldum.Lakin sadece şimdi değil,sokağa çıktığım her an,her saniye şahit oluyordum.Elimden bir şey gelmemesi,sırf General'in ailesi olduğumuz için bize dokunulmaması ve bir Vatan haini gibi hissetmemi sağlayan bu tarifsiz duygular yüzünden yoldan geçerken kimsenin suratına bakamıyordum Lakin içimden tek bir şey geçiyordu;Lütfen onu böyle görmeyeyim.Lütfen O bunu yapmamış olsun...
Her zaman çirkin olduğumu düşünen ben,ne yazık ki çirkin şansına sahip değildim.
Eski Mahalleye geldiğimde Teğmenin insanları evlerinden boşalttığını gördüm.Masum Türkleri evlerinden ederek bu savaşı kazanabileceklerini düşünüyorlardı.Savaşı,zorbalıkla kazanacaklarını sanıyorlardı.Ama herkesin silahı başkadır.Kiminin Yazı,kiminin kelam,kimininde bir çift gözdür.
'Teğmen!Ne yapıyorsunuz siz?'
Lacivert eşarbımı düzelterek yanına ilerledim.
Elini çenesine götürerek konuşmaya başladı.
'Küçük hanım,ne işiniz var burada?'
'İnsanları bu şekilde mi ayıracaksınız evlerinden,zorbalıkla mı?'
Bileğimden tutarak,kulağıma doğru eğildi.Yapma Leon,Yapma.
'Evinize dönün küçük hanım.'
'Ne yaparsınız teğmen?Beni de mi vurursunuz Hasan ağabeyi vurduğunuz gibi.Yoksa zulüm mü edersiniz,ha?'
Yakasını gevşeterek konuşmaya çalıştı.Tahminimce kelimelerini seçemiyordu.
'Zülme davet çıkaran sizsiniz.'
Teğmen ne diyordu,bu neydi şimdi.Dünkü Teğmen ile bugünkinin alakası yoktu.Bir günü bir gününü tutmuyordu ki.
'Doğru.Halbuki sesimizi çıkarmasak,Alın bunlar topraklarımız,alın bu da bayrağımız desek,sorun çıkmayacak değil mi?'
Söylediklerime katılırcasına başını sallamasıyla sinirlerim tepemde tepiniyordu.Kudurmak üzereydim.
'Sizde,bir milleti kan dökmeden öldürmüş sayılacaksınız bu yıkım bu zulüm bu kıyım sayılmayacak öyle mi?'
'Osmanlı bir savaş kaybetti Hilal.'
'Osmanlı bir savaş kaybetmiş olsa da sizin bu insanlara böyle eziyet etme hakkınız yok!Bu mu sizin insanlığınız.Bir de barbar dediğimde kızıyorsunuz bana.'
'Asıl barbar kim onu da düşünmenizi öneririm küçük hanım.'
'Benim sizin önerinize ihtiyacım yok teğmen!Hem siz kimden aldınız bu emri?'
'Küçük Hanım!'
'Teğmen!'
'Tamam söyleceğim,bağırma ne olursun Hilal.General Cevdet emretti.Hem ne fark eder ?'
'Şimdi ,sen söyle o General Cevdet'e buradan bu insanları çıkarmanız için tüm ailemin cesedini çiğnemeniz gerekir!'
'Hilal!Bağırma Bana.'
'Ha Teğmen Leon,Birde Selamımı söyleyin General'e.'
Son sözümü söyledikten sonra arkamı dönüp ilerlemeye başladım.
'Bakmayacaksın Hilal,Bakmayacaksın...'
...
Hilal yine Hilal'liğini yapmıştı.Ona bu yüzden delicesine sevdalıydım ya zaten.General'e selam söylemişti.Aklıma geldikçe gülüyordum.Benim konuşmaya çekindiğim insana selam söylüyordu.Bir kez daha kendimle gurur duymuştum, Hilal'e sevdalandığım için.Bugün tekrar matbaa'ya uğrayacaktım.Bir umut Halit İkbal oraya gelirde,onu yakalarız diye.Lakin gelmeyecekti ve benim zamanım gitgide azalıyordu.Yavaşça kapıyı araladığımda,bir an olsun görmek istemedim.Gördüklerim doğru olmasın istedim.Lakin doğruydu.Hilal Mehmete sarılmış,ona en güzel gülümsemesini bahşediyordu...
Elimdeki silah yere düştüğünde,kendime geldim.Hilal Mehmetten ayrılmıştı.Kolundan tutup,matbaa'nın arkasına sürükledim.
'Bırak,ne yapıyorsun bırak!'
Canını yakmıyordum kesinlikle.Ben Hilalin saçının teline zarar veremezdim ki.Lakin Hilal'in yapacağı bir açıklama olmadığı için kaçıyordu benden.
'Asıl sen ne yapıyorsun Hilal...'
Boynumu bükerek Hilal'e bakmaya başladım.Bana bunu yapamazdı.20 senedir boynunu bükmemiş Leonidâs,şimdi bir kız için-çok güzel bir kız için- boynunu büküyordu.Tanrı aşkına,Hilal ne yapıyordu bana böyle?
'Ne yapıyor muşum?'
Kendinden emin bir duruşla cevap verdi.Beni tersleyip'Size ne Teğmen?' Diyebilirdi.Lakin demedi.O vakit bir şeyler değişiyordu,madem değişiyordu bir şeyler O gördüğüm manzara neyin nesiydi?Beynim bana oyun mu oynuyordu.Tanrım aklımı üşütecek gibiydim.Bu kız bana ne yapıyordu böyle?
'O seni gördüğüm vaziyet neydi?Tanrım Sabır Ver.Sen o adama sarılıyordun Hilal.Gülümsüyordun Ona.'
'Sana Gülümseyeceğimi mi sandın?'
Tabii ki bana gülümsemeyecekti.Lakin gülümseseydi,bahşetseydi bana o güzel gülümsemesini ne olurdu?Ölmezdik değil mi ya da başımıza taş yağmazdı.
Hilal'in sözleriyle gözlerini gözlerime kenetledim.
'Oyun bitti Teğmen.Siz kendinizi masal aleminde sandınız heralde.Dün gece,o gecede kaldı.'
Mütemadiyen titreyen sesimle yutkunarak konuşmaya başladım.
'Son bir soru soracağım o hâlde,Bu yüzden mi nefessizsin?Bu yüzden mi kifayetsizsin?Bu yüzden mi biçaresin?'
Hilal de titreyen sesiyle cevap vermeye çalıştı.
'Bu sorunun cevabını size veremem Teğmen.Beni kendinize bu şekilde esir edemezsiniz,yapamazsınız bunu hakkınız yok!'
Hilal'i anlayamıyordum.Bir şey söylemek istiyordu.Onu karanlığından çekmek istiyordum,lakin başaramıyordum.Bana bir gülümsese,güzel bir kelam etse belki de çekip çıkartacaktım onu oradan.Lakin izin vermiyordu...
Artık Dayanacak Gücüm Kalmamıştı..
Bileklerinden tutup kendime çektim.
'Bu yüzden mi ellerin tirtir titriyor ilk günki gibi?Bu yüzden mi bakmıyor gözlerime denizlerin?'
Hilal, deniz gözlerini gözlerime diktikten bir müddet sonra geri çekti.
'Olmaz,yapamayız.Mümkünatı yok.Bırakın gideyim Teğmen.Bırakın...'
Bileklerini teker teker öptükten sonra Hilal'i bıraktım.Ve matbaa'dan ayrıldım.Mehmet denen zibidi ise çoktan gitmişti.Yapamayız Teğmen demişti Hilal.Hilal'den o kelamı almıştım ya artık benden mutlusu yoktu.
👀👀👀

Karargâha girdiğimde Albay Stavro'nun yüzünde alaycı bir gülümseme gördüm.
'Tam zamanında orayı basmışsınız Teğmen.Sayenizde Mehmet'i yakaladık.'
Bir dakika,doğru mu duymuştum?Mehmet mi?
'Mehmet'in Halit İkbal'in yardımcısı olduğunu düşünüyoruz.Belki de Halit İkbal bile odur.'
'Ne?!'
'Çok şaşırdınız bakıyorum.Lakin şimdiden söyleyeyim sorgu benim.Sakın istemeye kalkmayın endaksi?'
Albay'ın suratına kapıyı çarpıp odama girdim.
Hilal bunu bilmemeliydi.Kesinlikle öğrenmesi başlayamayacak biz'in, sonu olurdu.
Arkadışını ölmüş biri olarak bu duyguyu çok derinden anlıyor;Hilal'in bunu yaşamasını istemiyordun.
Bir şekilde Mehmet'i oradan kurtarmalıydım.Hilal için,Hilal'in haberi olmadan...
🔮
-Birisini sevmek,onu yaratıcının kast ettiği şekilde görmektir- demiş Dostoyevski.
Ben onu Yaratıcı'nın kast ettiği şekilde görmüyordum,çünkü Teğmen ve Benim Toprağım birbirinin zıttı iki insandı.
Teğmen,Halka zulüm eden bir barbar;Kehribar Gözlü ise bileklerimden tutup beni kendine çeken,tutulduğum adam Leonidastı.Lakin ben Teğmeni sevmiyordum.Benim Leonidas'ım varken teğmene ancak ablam ve ablam gibiler ilgi duyardı.
Ancak sevmek onu her yanıyla kabul etmekti.O beni isyancı bir Türk kızı olarak kabul ederdi belki,lakin ben onu askerlerimizi öldürürken kabul edemezdim.İçten içe yanardım belki onun için, fakat sindiremezdim.
Lakin kalbim onun için çarpmaya devam edecek,onu gördüğüm her an ellerim titremeye devam edecekti.
Ona asla Mehmet'e sarıldığım gibi sarılamayacaktım.Çünkü ellerim onu keşfetme telaşında olacak burnum ise kokusunun peşinde...Aklım uçup gidecek,kalbim tekleyecek,zaman bir su misali akıp gidecekti.
Nefessizliğim ondan,biçareliğim ondan,korkularım ondan...
Lakin sevdamda ondan.Belki o yeter bütün bu sebepleri unutmama...

Smyrna|HiLeon Where stories live. Discover now