on iki │meczup│

Start from the beginning
                                    

"Ben sana cevabını vereyim ağabey," diyerek düşüncelerini duymuşçasına araya giren Özcan, keskin bakışlarını ağabeyinin suratına sabitledi. "Deran Piran, bu evlilik ilk dillendiği zamanlarda intihara kalkışmış, gözünü bu kadar karalık bürümüş bir insan iken, sen sırf onu akıllandırayım, ona haddini bildireyim diye bu işe kalkıştın ama o kızın ölümü çoktan göze aldığını unuttun." Ağabeyini suçlarcasına konuşmaktan geri durmadı. Korkup sakınmadı sözlerini. Cesaretini yitirmeden de devam etti. "Yani ağabey, sen ona en başta istediği şeyi kendi ellerinde altın tepside sundun. Ve inan ki, bunun için bir ömür vicdan azabı çekeceksin."

Özcan'ın sözleri, Afran'ı deprem gibi sarsarken sessiz kaldı Afran. Yutkunamadı bile. Edecek tek kelamı yoktu, kelimeleri kifayetsizdi şu saatten sonra. Özcan sonuna kadar haklıydı. Afran, haddini bildireyim derken haddini bilmesi gerektiğini anlamıştı. Piran Kızı'nın ne denli deli ve gözü kara olduğunu görmüştü. Korkusuzdu bu kadın resmen! Kimseden, ölümden bile korkusu yoktu ki böylesi bir yola sokmuştu kendini.

"Son olarak," diyerek yeniden düşüncelerini bölen Özcan, ağabeyine tepeden bir bakış attı. "O kızı kurtarmak için çırpınırken seni izlemekten zevk alacağımı söylemeden edemeyeceğim!"

Afran, gözlerini kısarken Özcan kahkahalarının eşliğinde koşar adımlarla odanın kapısına yönelmişti bile. Tam onu yakalamak için kalkacak ki kapıyı açtığını görerek yerine tekrar oturdu.

"Evde görüşeceğiz Özcan Bejindar, o zaman alacağım boyunun ölçüsünü." Dedi korkutmak istercesine.

"Kendi boyunun ölçüsünü almayasın yine ağabey?" diyerek Afran'ı çıldırtmaya çalıştığı an kafasının yanından geçen dosya biraz ürkütse de kahkaha atmaktan alıkoymadı kendini. Kahkahaları eşliğinde odadan çıktı ve holdingin koridorlarını kahkahalarıyla inletmekten geri durmadı.

"Allah kahretsin!" diyerek önündeki kalemliği elinin tersiyle vurduğu gibi deviren Afran, oldukça düşünceliydi. Vicdanı ile mantığı çoktan bir harbe girmişlerdi ve farkında olmasa da çoktan vicdanına yenilmişti. Kafası çoktan bir çıkar yol aramaya başlamıştı bile.

O esnada Deran'ın odasına aylar sonra ilk kez gelen babası, gözlerini dikmiş kızına bakıyordu. Bir şeyler söylemesini bekliyordu herhalde. Yoksa neden sussundu? Ama Deran'da konuşmuyordu. Çünkü konuşması gerekenin Hander Piran olduğunu her ikisi de biliyordu.

"Neden yaptın bunu?"

Babasının sorusunu işittiğinde oradaki varlığını bilmesine rağmen ürkmesine mani olamadı. Bakışlarını kaldırıp babasına bakmadı. Bakarsa şayet ağlardı, çok iyi biliyordu kendini.

"Ölümün böylesine yaşamaktan çok daha iyi olacağını anladım çünkü." Dedikten sonra çoktan buğulanmış bakışlarını babasına kaldırdı, her şeyi göze alarak. "Ben bir yerden sonra sırf başın yere eğilmesin diye sustum, baba!" Baba deyişinde titredi sesi. Ruhuna sirayet edenleri anlatmaya takati yetse, kelimeleri yetmezdi. Paramparça hissetti bir anda. Tüm çocukluğunun parçaları dağıldı ruhunun dört bir yanına. Sonra her biri terk etti birer birer Deran'ı. Kesiklerini bırakıp, çekip gittiler. Aynı babası gibi... "Gelip bana hesap sormayı geç, soru sormaya hakkınız olduğunu düşünüyorsanız vicdanınız körelmiştir sizin. Oluk oluk kanadı yaralarım, biriniz durdurmak için çabalamadı. Kendimi astım, ölmek istedim başaramadım! Sonra kadının biri çıktı karşıma, kurşun yağdırdı zaten ölü bedenime, orada ölürüm sandım yine olmadı! Sonra siz geldiniz baba, siz öldürdünüz beni! Sözlerinizle, bakışlarınızla, yaptıklarınızla... Artık kalmadı takatim, alabileceğiniz bir canım kaldı onu da seve seve vereceğim size!"

Kızının sözleri Hander Ağa'nın yüreğini dağlarken, yaptıklarının bizzat yaşayanın ağzından duymak fena halde yaralamıştı kendisini. Deran'ı hiç dinlememişti. Hissetlerini duymaktan kaçmıştı bile isteye. Dört erkek evlattan sonra kucağına aldığı ilk kız evladına bunları yaşatıyor olmaktan ötürü kendini zaten suçlu hissediyordu, bir de duysaydı o zamanlar bunları vazgeçerdi sözünden de, söylediklerinden. Sırf bu yüzden dinlememişti Deran'ı. Fakat öyle bir yola girmişlerdi ki artık, geri dönüşü yoktu. Hepsi biliyordu bunu. Oğullarının kendisine olan bakışlarını her gördüğünde kendini bir uçurumdan atmak istiyordu o da. Kızını bile isteye ölüme itmiş olmaktan haz duymuyordu elbette. Fakat söz, namustu bu topraklarda. Ve söz verdiği insanda en sevdiği, ahretliği olarak gördüğü insan olunca bu kadar kesin kararlı kalmıştı bu olayda. Fakat şimdi pişmandı. Pişmandı da ne fayda? Kızının yaptığından sonra yarın toplanacak olan aşiret toplantısından çıkacak karar belliydi.

AĞA [TAMAMLANDI]Where stories live. Discover now