21| Ivanka

1.8K 90 14
                                    

Gözlerimi tekrar açtığımda etrafımda kimse yoktu. Ne Mert, ne Pelin ne de Rüzgar. Peki neredeydiler? Ve daha önemli bir soru: Bana ne olmuştu? Çıplaktım, eşyalarım bir köşeye atılmıştı. Ayrıca yırtılmışlardı. Zorla çıkarılmış gibi. Çarşafa sarınıktım, burası çok soğuktu. Üşüyordum. Yalnızdım, çaresizdim. Yerimden kalkıp eşyalarımı giymeye gidecektim  ki bir şey fark ettim; yatakta kanlar vardı...

Evet, ben hiçbir şey hatırlamıyordum. Zihnim tamamen silinmişti. Sanki bir sürü şey yaşadım; fakat bunlar hafızamdan tek tek alınmıştı. Ama ne olduğunu tahmin edebiliyordum. Bana çok etkili bir ilaç içirip, Mert denen o şerefsiz benimle birlikte olmuştu. İlkimi, o şerefsizle yaşamıştım. Aynı zamanda uyutulmuş, baygın, olanlardan habersiz bir şekilde. Ağlamaya başlamıştım. Hayatımda hiç bu kadar derinden ağladığımı hatırlamıyordum. Şimdi ne olacaktı? Rüzgar neredeydi? Ben ne yapacaktım? Etrafıma bir daha baktım, yanımdaki komidinde bir CD olduğunu gördüm. Üzerinde; ''Senin için Mira'' yazıyordu. Ellerim titreyerek CD'yi aldım ve bilerek karşıma yerleştirilmiş bilgisayara taktım, hemen açılmıştı. İzlemeye başladım...

 Hemen, hemen şu an ölebiliyor muyum? Hayatımı burada sona erdirebilir miyim? Finish düğmesi falan yok mu bu hayatın? Lütfen. Lütfen öleyim. Allah'ım, bu kadar şey fazla değil mi 16 yaşındaki bir kız için? İzlediğim CD'de , Rüzgar vardı. Yanında da Pelin. Yatak odasındaydılar. Pelin, Rüzgar'ı tahrik ediyordu. Rüzgar da sonra teslim olmuştu. Bunu bana neden izlettiler? Benim ne suçum var da bunları yaşıyorum?

Yerimden kalktım, kıyafetlerimi giyindim. Bütün kapılar ''Senle işim bitti, çık git'' der gibi açık bırakılmıştı. Koşarak çıktım, koşmaya devam ettim. Pelin'in beni getirdiği yolları az biraz hatırlamaya çalıştım, arabada gelirken etrafı dikkatle incelemiştim çünkü. Düz, uzun bir yolda koşmaya devam ediyordum. Bir yandan ağlıyorum, karşıdan suratıma çarpan rüzgar göz yaşlarımı kurutuyordu. Nereye gideceğim hakkında bir fikrim yoktu... 

Yaklaşık bir saat koştum, ara sıra da yürüdüm. Yorulmuştum, susamıştım. Bir anda yere yığılıverdim...

Gözlerimi açtığımda sıcacık bir evdeydim. ''Neresi burası?'' diyerek zar zor ağzımı açabildim. Başımı yavaşça okşayan bir el hissettim, bunun Rüzgar veya tanıdığım birisi olmasını umuyordum. Fakat başımı okşayan el, siyahlı aralarında kırmızılıklar bulunan, oldukça kara tonlarda ağır bir makyajı olan, dışarıdan görünce 'Huysuz' bir tipe benzeteceğiniz fakat içtenlikle gülümseyen bir kızdan başkasına ait değildi. ''Sende kimsin? ben neredeyim, neler oluyor?'' diye ardı ardına sorular yönelttim. ''Şşş, kendini yormana gerek yok. Ben yoldan geçiyordum, sen de kaldırımın kenarında yatıyordun. Baygındın, seni arabama ZAR ZOR koyarak eve getirdim. Normalde böyle birşeyi asla yapmazdım fakat senin o çaresizliğin gardımı düşürdü!'' dedi. ''Ah evet, en son hatırladığım şey yere yığılmamdı.'' dedim. ''Neden öyle bir şey oldu? Sen buralarda ne arıyorsun? Genelde kimse burada yaşamaz, hatta genelde değil; gerçekten kimse burada yaşamaz. Hiç komşum yok, tek başıma yaşıyorum. Neden buradasın?'' dedi. Şaşırmışa benziyordu. Ona güvenip anlatmalı mıydım? Yoksa yalan mı söylemeliydim ? ''Başıma bir sürü şey geldi. Anlatsam oturur ağlarsın. Neden burada olduğumu bende bilmiyorum, hatta neden yaşadığımı bile bilmiyorum.'' dedim. Ağlamak istedim, ağlayamadım. Gözyaşlarım kaybolup gitmişti sanki. İçime ağlıyordum ben. İfadesizce yüzüme bakıyordu kız. ''Adın ne peki?'' diye sordu. Aksanı oldukça tuhaftı. Sanırım buralı değildi. ''Mira.'' dedim, anlaması için yüksek sesle. Şaşırmıştım ki adımı iyi anlamıştı, ''Mira. Benimki de Ivanka.'' dedi. ''İsmin güzelmiş, nerelisin?'' diye sordum. ''Bulgaristan. Sen de sanırım Türk'sün.'' dedi. Aksanı zaten İngiliz veya Amerikan aksanına benzemiyordu. Anlamıştım buralı olmadığını. ''Evet, Türk'üm.'' dedim. Birbirimize ne gülümsüyorduk, ne de başka şekilde ifadeler vardı yüzlerimizde. Donuktuk, ikimizde. ''Ee, hikayeni anlatmayacak mısın Mira?'' dedi Ivanka. ''Benden sonra sende anlatacaksan, neden olmasın?'' dedim, ''Bir hikayem olduğunu nereden çıkardın?'' dedi gülerek. ''Ürpertici bakışlarından ve donuk ifadenden anlamak kolay.'' dedim gülerek, ''Bildin, benim de bir hikayem var. Fakat önce sen anlatacaksın.'' dedi. Daha sonra anlatmaya başladım. Türkiye'den geliş sebebimi, orada yaşadıklarımı, burada son olanları. Her şeyi. Babamı bile. Yeni tanıdığım bir insana nasıl böyle anlatabilmiştim, bilmiyordum. ''Tanıdım'' bile diyemezdim. Sadece adını biliyordum. Aslında bazen insan tanımadığı birisiyle dertleşmek istiyor, ne de olsa seni tanımıyor. Anlattıklarını sana karşı kullanamaz, sana zararı olamaz. Ivanka'nın yüzündeki o ifadesizlik, anlattıklarımdan sonra yok olmuştu. Ağlamıyordu fakat içine doğru ağlıyordu sanki. Hissedebiliyordum. Daha sonra, ''Peki neden sana bunca şey yaşatan insanlardan intikam almıyorsun?'' diye sordu. Haklıydı, neden hiçbir şekilde 'İntikam' duygusu beslemiyordum? ''Nasıl yapacağım hakkında hiçbir fikrim yok.'' dedim umutsuzca. 

''Mira, önce benim hikayemi dinle. Daha sonra aklına intikamla ilgili bir sürü fikir gelecektir. Çünkü benim yaşadıklarım insanda intikam duygusu besliyor. Ve ben de bunun için varım, İNTİKAM İÇİN.''

Kısa olduğunun farkındayım fakat bu bölümde amacım hikayenin yönünün değiştiğini göstermekti. Umarım beğenirsiniz. Yorum ve vote vermeyi unutmayın,teşekkürler. xxx

İntikamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin