SEKİZİNCİ BÖLÜM

Start from the beginning
                                    

Saliha artık büyüyordu. Büyüdükçe artan sorumluluklarıyla, beraberinde gelen sorunlar onu yılgın ve mutsuz yapmıştı. Genç kızlığı, doyasıya yaşayamadığı çocukluğu gibi olsun istemezdi. Ablasının kaprisleri, asiliklerine son zamanlarda eklenen tek şey durgunluğuydu. Bu son hali onu biraz olsun kötü işlerden uzaklaştırıyor olsa da Saliha'yı daha fazla sinirlendiriyordu. Üstelik kardeşi Senem'e de onun bakıyor olması ruh halini iyice bozmuştu. Etrafına bakıyor onca insanı kendi iç dünyasında çözmeye çalışıyordu. Sıkıntıları onu depresif bir suskunluğa ittiğinden beri gizlice ağlıyordu. Dertleşecek tek kişi rüyalarında ziyaretine gelen annesiydi. Tek tesellisiyse küçük kardeşi Senem...
Mihrican günlerdir kapalı kapılar ardında zihninde ve kalbinde dolaşan sorularla cebelleşip durdu. Saliha'nın evde onunla konuşmak için çırpınışlarına kulak asmadı. Onu ne kadar çok sevse de bazen çekilmez biri olduğunu düşünürdü.

Aydınlık bir öğle vaktiydi. Saliha Senem'i parka götürmüştü. Mihrican ise evde karmaşık duygularla mutfakta ekmek arası peynir yiyip bir bardak suyla odaları dolaştı. O günkü hislerin etkisinden hâlâ kurtulmuş değildi. O misafirlerin kim olduklarını ve nereden tanıdığını Zarife'ye soramazdı. Mecburen cevapsız sorularının üzerini örttü. Aklı şimdi sadece Nermin'deydi. Onun kendisini habersiz bırakmasına anlam veremiyordu. Düşündü.
Olabilir miydi? Neden olmasın? Anneannem benim onunla görüşmemi istemediğini açıkça söyledi. Hem de defalarca. Bütün gün evde olan kim? Anneannem! O halde benden onun mektuplarını gizliyordu. Evet, emindim. O, postacının bıraktığı zarfı gizliyordu. Onun odasındayken aklıma düşen bu fikir beni onun eşyalarını kurcalamaya kadar itti.
" Sevgili Can,
New York'a yerleşir yerleşmez kliniğe yatırıldım. Sana yazmaya fırsatım olmadı. Zira buradaki şartlar iyi olmasına karşın çok zor bir süreçte olmamdan dolayı bir süre kendimi toparlamak için bekledim.
...

Seni çok özledim. Bu özlem o kadar büyük ki, iyi olmak için eskisinden çok daha fazla çabalıyorum. Burada sana mektup yazarken sana ulaşacağı günü ve senden gelecek cevabı çok merak ediyorum. Biliyorum ki içinde biriktirdiğin çok sitem var. Bana bu sitemlerini de çekinmeden yaz. Çünkü ben her şeyin eskisi gibi olmasını istiyorum.
...

Burası çok da sıkıcı değil aslında. İlginç insanlar var. Her ne kadar dillerini çok bilmesem de onların bana geçirmeye çalıştığı moral duygusunu alıyorum. Doktorum çok iyi ve işinin uzmanı birine benziyor. İnanıyorum ki, yanına en kısa sürede gelebileceğim. Buna sen de inan! Beni hiç unutma. Senin beni unuttuğun gün benim ümidimin yok olduğu gün olacak. Bu nedenle sana gönderdiğim adrese bol bol yaz.
Seni seven ve seni hep düşünen dostun Nermin..."

Nermin bu satırları hangi gün yazmıştı bilmiyorum. Ama elimde duran Nermin 'den bana ulaşan ilk mektuptu. Bu mektup anneannemin sandığında ne arıyordu? Bu mektubu ne kadar çok beklediğimi bilmesine karşın benden acımasızca gizlemişti. Neden Nermin'in hasretle yazdığı satırlar bir sandıkta sahibini beklesindi ki? Gözlerim yaşlı ve buruk bir sevinçle anneannemin yanına koştum. Bahçedeki çiçekleri suluyordu. Beni elimde mektupla görünce şaşırdı ve bir an bocaladı. Ona soluk soluğa mektubu göstererek;
"Bu ne demek oluyor? Bu mektubun senin sandığında işi ne?"
Önce sustu ve doğruldu. Daha sonra sanki aklına bir şey gelmiş gibi öfkeyle bana;
"Onunla arkadaşlık kurmanı istemiyorum Mihrim! Tamam, O şu aralar zor günler geçiriyor. Ama senin iyiliğin ve geleceğin için ondan uzaklaşman lazım. Onunla arkadaşlığını sürdüğün sürece o sana acıdan başka bir şey vermeyecek. Ne olur bir kerecik olsun benim sözümü dinle!"

Anneannemi anlamaya çalışıyordum. Niçin onunla arkadaşlık kurmama engel oluyordu? Benim gibi baş belası bir kızı kötülüklerden alıkoyan birinden şikayetçi olması tam bir saçmalıktı. Artık anneannemin bana garezi olduğuna kesinlikle inanıyordum. Bu ne dediğini bilmez kadının benim yine bir başıma kalıp etrafa zarar veren birisi olmamı istediğine inanmıştım. Evet, ben de o halde onun istediği gibi bir serseri olmak için hazırdım. Eski Mihrin geri geldi işte. Yine onu kudurtmayı başardın, kararsız ihtiyar! Elimdeki mektubu anneannemin boğazını sıkar gibi sıkıp, öfkeyle, çığlık çığlığa ondan nefret ettiğimi haykırdım.
"Asla! Bu dediğin saçmalığı asla kabul etmeyeceğim. Ne sen ne de bir başkası benim Nermin ile olan dostluğumun arasına giremeyecek yemin ederim. Bunu o sert kafana sok oldu mu? Annem ile babamdan sonra ilk defa mutluluğun ne kadar güzel bir duygu olduğunu hatırladım. Bu mutluluğuma çomak sokan kim olursa olsun ezer geçerim."

Göz bebeklerim yuvalarından fırlayacak kadar büyümüştü. Anneannem bu halimi iyi tanıyordu. Beni sessizce dinlemekten başka bir şey yapmamıştı. Eve girerken az evvelki öfkemin aksine sakin ve düşünceliydim. Anneanneme karşı hissettiğim kin yumağı tüm vücuduma sirayet etmişti. Ona olan nefretimin acısını zavallı dedemden çıkarıyordum. Aslında bu öfkemin uzun yıllar öncesine dayandığını biliyordum. Çünkü o yıllar babam ve annemin onlar yüzünden mutsuz olduklarını düşünüyordum. Zaten bu mutsuzluklarının akabinde yitirmiştim onları. Babamın eve ara sıra gelip suratı asık olan dedem ile tartışarak çekip gittiği günlerde onu benden ve annemden ayırdıkları için sevmiyor hatta içten içe onların ölüp gitmesi için dualar ediyordum. Ve babamın aniden ölümü içime kor gibi düşmüştü. Nasıl ve kimin öldürdüğü hakkında tek bildiğim anneannemin ağzına sakız ettiği bir iki kuru kelimeydi. "Mahalle kavgası. Kim vurduya gitti!" Annemin bu acıya pes etmesiyle içimde büyüyen çığ yuvarlanıp kaymıştı yüreğimden. Serseri bir rüzgâr iki yitiğiyle yaşamaya razı olmak zorunda kalan bu bahtsızı arsız yapmıştı.

İçeriye girerken bu düşünceler benim kuduran dalgalarımı fırtınaya çeviriyordu. Ruhum bu limana vurduğundan beri canım yanıyordu. Kabaran öfkem köpük köpük önüne koyduğunu alıp götürüyordu.

Dedem yatağından bana buruk bir gülümsemeyle bakıyordu. Elimdeki mektuba baka baka tavan arasına çıktım. Odanın içerisinde gezinerek defalarca okuduğum mektuba cevaben altıma çektiğim iskemle ve elime aldığım kalem ile yazmaya başladım.

"Dünyanın en harika dostuna,
Seni öyle çok merak ettim ki Nermin! Anneannem, senden gelen mektubu gereksiz gerekçelerle saklamış. Senin benim iyiliğim için vedasız gitmene kızmıyorum. Çünkü sen benden daha sağlıklı düşünen bir insansın.
...

Gittiğin gün bana göndermiş olduğun o acı mektubunu getiren çocuk, Can! Bir kardeşin olduğunu bana hiç söylememiş olmanı garipsemiştim doğrusu. Ama mühim değil, onu tanıdığıma çok memnun oldum. Ya sen? Sen nasılsın?
...

Senin bana mektubunda yazdığın sitemlerin hiçbirisi yok yüreğimde. Bir tek sen varsın. Seni özlediğimi söylemiş miydim? Sen benim özlemlerimden derlenmiş bir demetsin sevgili Nermin. Seni çok sevdiğimi de söylemiştim dimi? Ben seni asla bırakmayacağım.
Ben de sen gittikten sonra sensiz yaşamaya devam ettim. Ne kadar acı. Ama bugün içim bir nebze de olsun rahat. Çünkü bugün sevgili dostumun beni unutmadığını öğrendim. Biliyor musun? Geçen gün bizim eve üç misafir geldi. Garip bir gündü. Çünkü ilk defa garip ama güzel duygular içine girmiştim. İki kadın ve bir genç adam vardı. Tabi senin de anlamış olduğun gibi beni ilgilendiren kişi de o gençti. Bilmiyorum ama benimle onun arasında, yaş farkı olmasına karşın, bir etkileşim oldu. İyi giyinişli ve kibar olduklarından onların varlıklı olduklarını çıkardım. O genci bir daha görebilecek miyim bilmiyorum. Ama onun o simsiyah gözleri hâlâ hafızamda, dün gibi. Anneanneme onların kim olduklarını ve ne için geldiklerini sorduğumda geçiştirdi. Bir tek ismini öğrenebildim. İsmi Fırat. Ama ben, her ne olursa olsun bu ziyaretin sonunda mutluydum. Sanırım önemli olan da bu, değil mi?
Neyse sevgili dostum Nermin, Artık son satırdayım. Senin için dua ediyorum. Umarım en kısa zamanda sağlıklı bir biçimde yurda dönersin. Sana ve ailene sevgiler yolluyorum.
Umutla...
Mihrican"

MİHRİCAN #Wattys2017 (Akademisyen Yayımlarından ÇIKTI)Where stories live. Discover now