Bölüm 17

148 16 9
                                    

     Doğa günlüğün 15.gününde kalmış daha fazla devam edememişti. Gözyaşları uzandığı yastığını sırılsıklam etmişti. Hayat onun için çok zordu. Her şeyi olan birisini kaybetmek... Nasıl bir zorluğa sahipti bu yokluk. Şimdi kiminle eğlenip, saçmalayıp evde delicesine koşuşturucaktı ki ? Meriç onun kardeşi değildi. Meriç onun bi parçasıydı. Meriç, onun kalbinin yarısıydı. Onsuz bomboş ve yalnız bir hayat olucaktı. Buna alışması uzun zaman alıcaktı ama ölenle ölünmüyordu.

#####################

  Kapı çaldı. Doğa odadan çıkıp aşağıya indi. Kapıyı açtı. Karşısında Metehan vardı. Gözleri kızarmış, gözaltlarında torbalar oluşmuştu. Günlerdir bir şey yemediği, uyumadığı belliydi. O da Doğa gibi yapayalnız kalmıştı Meriç gidince. Hava rüzgarlı ve soğuktu ama Metehan'ın üstünde ince bir tişörtten başka hiçbir şey yoktu. Üşümüyordu da. Hissizleşmişti. Psikolojik destek almaya, antidepresan hapları kullanmaya başlamıştı. Meriç'in gidişi en çokta onu üzmüştü. Sanki onun için hayat durmuş gibiydi. Karanlık, soğuk ve onsuz. Meriç'siz. Ürkütücü. Metehan için bir ışıktı Meriç. Bir yaz mevsimi çıkan güneş gibi, gece gökyüzünü parlatan yıldızlar ve ay gibiydi onun için. Ve şimdi yoktu. Sanki onunla beraber Metehan de ölmüştü. Tek fark Meriç'in öldüğünü herkes görse de bu doğru olsa da Metehan kendi içinde ölmüştü. Sadece Meriç'le aralarında ince bir duvar vardı. O duvarı tek dokunmayla yıkabilirdi aynı zamanda o kadar da zordu o duvara dokunmak. Meriç'e ulaşmak.

    
     Metehan sarıldı Doğa'ya. Ağlamaya başladı. Metehan zor bi insandı. Dışarıdan kaba ve sert görünürdü. Öyle olmak zorundaydı. Ama Meriç bunun her zaman doğru olmadığını bilirdi. Metehan'ın kalbinin içini her zaman bilirdi. Ne kadar yumuşak ve hassas olduğunu. Metehan15 yaşından beri hiç ağlamamıştı, ta ki Meriç'le tanışana kadar. Meriç'ı ne kadar çok sevse de Meriç ona zarar veriyordu. Ona en iyi gelen şey Meriç'ti ama bunun çok ağır yan etkilerini gördü Metehan.
      Hıçkıra hıçkıra Doğa'nın omzuna birer birer bırakıyordu gözyaşlarını. Doğa'da ağlamaya başladı.

   Aradan biraz zaman geçtikten sonra Doğa'yla yukarı çıktı Metehan. Günlüğü gösterdi Doğa, Metehan'a. Gözleri dolmuştu yine. Aldı günlüğü, dakikalarca baktı kapağına. Sanki karşısında Meriç varmışçasına okşadı kapağı, hafif bir tebessüm ve ardından gelen hafif bir gözyaşı. Kalp atışları dışarıdan duyulabilecek kadar yüksek ve yavaştı. Her göz kapaklarını kapadığında Meriç'le bir anısı geliyordu aklına. Onunla lunaparka gittiği gün, ilk seni seviyorum dediği gün ve ilk Meriç'in ona sarıldığı gün... Öyle güzellerdiki bir ömür beraber yaşayabilirlerdi. Uzak bir yerde kimseye haber vermeden kimseden haber almadan. Sonsuza dek. Metehan, Meriç'le ölmeye hazırdı. Ama Meriç onu bıraktı. Tek başına. Karanlığa terk etti Metehan'ı. Nasıl yapabildi ki, nasıl bırakabildi onu? Metehan günlerce çıkmamıştı evden. Meriç'in cenazesine gelmişti ve birdaha gören olmamıştı onu. Meriç'i öylesine seviyordu ki onun için her şeyi yapardı. Bir insan ancak bu kadar sevebilirdi bir insanı ancak bu kadar aşık olabilirdi. Onun için her şeyini geride bırakmaya hazırdı ta ki Meriç onu geride bırakana dek. Şimdi bir şeyleri geride bırakmak için değicek biri yoktu yanında. Belki de hiç olmamıştı. Kim bilir ? Metehan her zaman Meriç'e tüm kalbiyle gitti. Onu en saf duygularla sevdi. Onu her şeyden korudu. Ona kendisinin kötü geldiğini bilse ondan uzaklaşırdı. Çünkü önemli olan kendisi değildi, önemli olan Meriç'ti.

###########

Dışarı çıktılar. Rüzgara karşı yürümek o kadar güzel gelmişti ki. Dalgaların özgürce hareket etmesi, onların kıyıya çarpmaları müthişti. Bazen insana iyi gelen şeydi yalnızken sahilde bir gece yarısı yürümek. Ama Metehan şuanda yalnız olmak istemiyordu. Meriç'le olmak, onun elinden tutup, onunla konuşmak, onunla beraber yürümek istiyordu. Ama bu imkansızdı. Öyle uzaktı ki Meriç ona, elini uzatsa tutamazdı ellerinden. Bir titreme geldi Metehan'a , bir kafeye oturdular, birer çay ve arkada çalan bir Yıldız Tilbe. İşte hayatı sorgulamak için harika bir zaman. Ortamda öyle bir sessizlik vardı ki en ufak sesler bile büyük bir şiddetle duyuluyordu. Söze girdi Doğa,

   "Meriç burda olmalıydı, yanımızda olmalıydı. O kendini düşünen bencil bi insan. Arkada bıraktığı hiçbir şeyi umursamıyor. Bizim ne halde olucağımız onun umrunda bile değil. Sadece bencillik yaptı."

Günlük Where stories live. Discover now