Bu ortamdakilerin heyecanlanmasına neden oldu. Benim kalbim ağrırken, gözlerimin önünde sahneler tekrar ederken onlar sevinçle birbirine sarılıyor, umutla sedyede yatan deneğe bakıyordu.

Gözlerimi yere dikmiştim. Bundan sonra ne geleceğini biliyordum. Ne izlemek ne de görmek istiyordum. Bu sefer kendimi tutamayacağımdan emindim.

Çok geçmeden başladı. Sedyeyi zorlarken çıkan şıngırtılar çığlıklarla birlikte kulağıma ulaşıyor, boğazımdaki yumrunun gittikçe büyüyüp sabitlenmesine neden oluyordu.

Yanımdaki, bir süre önce benim yardımcım olmasına rağmen şimdi düşmamıymışım gibi davranan adam izlemediğimi fark ettiğinde sıkıca çenemden kavradı.

"Bak! İyice izle!"

Gözlerimi yumdum. Kulağıma dolan acı dolu seslerden kurtulamayabilirdim belki ama hiç değilse görmezdim.

Yanağımda hissettiğim ani acıyla birlikte başım yana düştü. Dişlerimi sıktım. Ağzıma kanın demirli tadı geldiğinde onun ayakkabısına tükürdüm. Çok değil 1 hafta kadar önce ayaklarıma kapanıyordu.

Eliyle saçlarımı kavradı ve kafamı hızla geriye çekti. Acı saç diplerimde kendini belli ettiğinde camın diğer tarafındaki adamın acısını düşündüm ve dişlerimi biraz daha sıktım.

"İzle yoksa sıradaki sen olacaksın!" dedi Min Kang Hyun.

Ona sırıttım. Bir sonraki olmasam ne olurdu ki? Burada gördüklerim hayatım boyunca peşimi bırakmayacaktı ve intihar edecektim.

Yani sonum her türlü ölümdü. Bu yüzden bir karar aldım.

Asla boyun eğme.

"Hepinizi öldüreceğim tek tek. Aynı burada o insanlara yaptığınız gibi acı çektirerek. Yalvaracaksınız merhamet için. Ama ben merhamet göstermeyeceğim."

Çığlıklar birden kesildi. Heyecanlı olan topluluk hayal kırıklığına uğramışa benziyordu.

Saçıma biraz daha asıldığında dudaklarımın arasından bir tıslamanın kaçmasına engel olamadım.

"Sedyeyi boşaltın!" diye bağırdı diğerlerine.

"Test edilecek bir kişi daha var; Lee Sang Hee." diye bağırdı. Etraftakilerden hayret ve şaşkınlık nidaları yükselirken bana bakıp sinsice gülümsedi.

"Kendi projeni bir de sen dene bakalım."

•°•°•

Flashback

"Bunu nasıl yapabilir?!" diye bağırdım odanın ortasında volta atarken.

Onu elime geçirdiğimde öldürecektim.

"Gizli dosya arşivinizi bulmuş olmalı efendim." dedi yardımcım.

Elimi sinirle saçlarıma soktum. Bunu gerçekten yapıyor olamazdı.

"Beni amcamın yanına götür." diye emrettim.

Önümde eğildikten sonra kapıyı benim için açtı. Geniş koridorda ilerlerken sinirden kuduruyordum.

Gerçekten o projeyi yürütemezdi. Ben onu bir daha çıkarmamak üzere derinlere gömmüştüm. İnsanlara işkence çektirmekten başka bir işe yaramıyordu.

Geniş iki kapının önüne geldiğimizde çalmaya gerek duymadım. Amcamı pek sevmezdim, o da bana sadece katlanıyordu, bunu biliyordum. Ve bu yaptığı affedilemezdi.

"Duyduklarımın doğru olmadığını söyle bana lütfen." dedim.

Cama dönük olan bedenini bana çevirdi, elindeki içki dolu bardağı masasına koydu ve rahatça yerine oturdu.

"Sana da merhaba, sevgili yeğenim."

"Bunu yapmayacağını söyle!"

"Neyden bahsediyorsun tatlım?" diye sordu masum bir tavırla.

"Proje bana ait ve ben onun kullanılmasını istemiyorum."

Dirseklerini masaya koydu ve ellerini kenetledi. Delici bakışları benimkilerle kesişti.

"Hayır tatlım, artık bana ait. Ve ben onu çoktan işleme aldım bile."

Kafayı sıyıracaktım. Tabii ki de koskoca Başkan benim projemi çalabilirdi.

"İşe yaramayacak. Sadece insanlar boşu boşuna ölecek. O projeyi bırak, başka projemi vereyim sana."

Yüzüne memnuniyetsiz bir ifade yerleştirdi.

"Diğer projelerini inceledim. En çok hoşuma giden bu oldu."

"Yapamazsın!" diye bağırdım kendimi tutamayarak. Ellerim iki yanda yumruk halindeydi. Öfke tüm damarlarımdaydı.

"Amcanla böyle konuşmamalısın. Ben senin baba yarınım unuttun mu? Eğer bu projeye karşı çıkmaya devam edersen sonuçlarına katlanacaksın. 3 maymunu oynaman herkes için en iyi karar olacaktır."

Hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam etmek...benim asla yapamayacağım bir şeydi.

Bu yüzden ileri atıldım ve masadaki makası kaptığım gibi ona doğru savurdum.

Odaya aniden onlarca koruma doluştu. Makas koluna gelmişti. Onu ordan alıp tam kalbine saplamak istedim ancak korumalar tarafından yaka paça tutulup geri çekildim.

"Onu zindana atın! Haftaya başlayacak olan deneyi izlemesini istiyorum."

Ona nefret dolu bir bakış attım. Kolunu tutarken bana sırıttı ve beni kavrayan adam odadan zorla çıkardı.

•°•°•

Kollarımı dizlerimin etrafına doladım. Burası soğuktu ve yalnızdım.

Açlıktan midem guruldadı. Gözlerimi yumup güzel şeyler düşünmeye çalıştım.

Annemin yüzünü ve gülüşünü anımsamaya çalıştım. Babamınsa sesini, kokusunu, nasıl bana karşı hep korumacı olduğunu.

Koridorun diğer ucundan gelen sesle kafamı kaldırdım. Hızlı hızlı yürüyen onu gördüğümde heyecanlandım.

Elindeki tepsiyi demirlerin altından bana gönderdi. 3 gündür bu ölü fare kokan yerdeydim ve 3 gündür bana gizlice yemek getiriyordu. Onu tanıyordum, yardımcımın oğluydu. Ancak daha önce hiç konuşmamıştık.

Getirdiği yemeği hızla kaşıkladım. Etrafı kolaçan ederken yemeği bitirmemi bekliyordu.

"Bunu her gün yapacak mısın?" diye sordum tepsiyi ona doğru iterken.

"Evet." diye kısa bir cevapla yetindi.

"Zorunda değilsin Yoongi. Öğrenen olursa öldürülürsün."

Omzunu silkti.

"Biliyorum. Yaşadığım hayatı sevmiyorum zaten. Öldürülürsem kurtulduğum için sevinirim."

"Teşekkür ederim. Bu riski aldığın için."

Kafasını salladı. Elindeki tepsiyle birlikte uzaklaşırken arkasından gidişini izledim.

1 hafta önce bana yemek getiren çocuğun, ertesi hafta bana o işkenceleri çektirecek beyaz kıyafetler içerisindeki acımasız çocuğa dönüşeceğini bilmeden onu izledim.

•°•°•

Artık çoğu şeyi anladınız sanıyorum bu bölümde. Eteklerimdeki taşların neredeyse hepsi döküldü eheueheeuehe

Elimdeki taslaklar bitmek üzere, finale kadar yazmayı yetiştiremezsem bu kadar sık bölüm atabilir miyim emin değilim :'(

Neyse öpüldünüz.

Muck.

Consciousness // Min YoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin