Burnunu Isırdım

513 95 711
                                    

Servis okulumuzun kapısından girerken bir yandan elimde okuduğum kitabıma odaklanmaya çalışıyor, diğer yandan da benimle  aynı okulda , hatta aynı sınıfta okuyan kuzenimin, Sibel'in Koray' a olan ilgisinin nasıl başladığını da dinlemeye çalışıyordum.    Okulumda son senemizdi, ben aşk olaylarına yoğunlaşmak yerine derslerime konsantre olmak isterken, hukuk fakültesini kazanmak gibi kendime hedefler edinmişken ne idüğü belirsiz bilmem okulun en yakışıklısıymış da, yok boyu 1.80 miste, aman kızlar hep peşindeymiş de, gözleri güneşte balmış, kaşları gürmüş, baktı mı erirmişsin de falan filan concon bir tipin özelliklerini duymaya zorlanıyordum...Bu kadar "miş mış" kullanınca aklıma Simge'nin şarkısı geldi... İç dünyamda  mırıldanmaya başlamıştım  ki, Sibel'in dizime tekmesiyle ayağa sıçramış serviste herkesin gözü önünde yere kapaklanmaktan son anda kurtulmuştum.

Benim bu okulda son senemdi, evet, ama hala kendimi rezil etmelere doyamadığım bir son seneydi. Bir de servisin içinde yere kapaklanıp düşme tehlikesi atlatmak hiç de istemediğim bir durumdu. 

Rezilliklerimin baş tacı, birincil sebebi  kuzenim,  Sibel'di. Kendi dünyasında güzel, alımlı bakımlı, benim dünyamda şımarık, kendini beğenmiş, kafayı Korayla yemiş, Koray'dan sıkılınca peynir ekmek yemiş aklı olan, tatlı  ama kabak tatlısı, bizim ailenin baş edilmesi zor kızıl cadısı. Dünyada her şeyi güzelliğinin getireceği başarı ile yapabileceğine inanan,  adeta okulda erkeklerin onun için kavgalara girip birinci okul savaşlarını başlattığına inanan cadı. Ama onu çok seviyorum ve itiraf ediyorum çünkü iç dünyamda sürekli beynimin arkasında vır vır konuşan bir iç ses var ve  onu kıskandığım konusunda ısrarcı. Peki kıskanıyor muyum? Evet, birazcık da olsa kıskanıyorum. Çünkü. Ben sıradanım, hafif kilolu; tamam tamam balık etli;  offf tamam be balığın biraz daha kilolusu,  esmer, kıvırcık, herkesin çok tatlısın dediği ama asla güzelsin demedikleri, çok çalışarak hayatta her şeyin yapılabileceğine inanan bilgeç. Takma adım bu benim. Kimse bana adımla hitap etmez okulda, artık o kadar "bilgeç" lakabı  yapışmış ki öğretmenlerim bile böyle hitap eder oldu bana.  Sanki bende adımı unutmuş gibiyim. Bu takma isim nereden gelmiş derseniz, bu  da benim dil sürçmelerimden doğan takma bir isim. Hem okulun en zeki kızı olup, bence bizim okulda geri zekalı çok çünkü ben bile en zekiysem, neyse,  hem de en çirkin kişisi; işte bilgeç ama sen onu silgeç kişisi.

Öğretmenlerin gözdesi, notlar kraliçesi, şişmanların baş tacı ben, yine her zaman ki gibi Sibel'in çekiştirmeleriyle bir şeyler yapıyordum. Yapmak istemediğim şeyler... Hanımefendi mutlu olsun diye teyzem tarafından onun gözetleyicisi idim. Neden mi? Çünkü teyzem bana çok güveniyormuş, aklım başımdaymış. Kuzenim benimle olursa bana uyar, benim gibi davranırmış. Farkında mı acaba? Ben ona uyar durumdayım. Sibel, nereye isterse onunla gidiyorum, ne yapmak istiyorsa onu yapıyorum, bir nevi onun kuklası gibiyim. Aslında hepsi iyi niyetimden, tabi bir de beni kandırması çok kolay. 

'Bu konuda eksiğim var. Bana ders anlatır mısın?' dese ya da 'kütüphaneye gidelim, kitap bakalım; kantine inelim, sana yemek ısmarlayayım; senin en sevdiğin kitabın filmi çıkmış, seni sinemaya götüreyim' dese ,ama hepsi bir şartla, HEMEN kabul ediyorum. Zaten yemekten mutlu olduğum mısır piramidine benzeyen üçgen şeklinde, içinde ballı badem parçacıklarıyla, çok fazla kaloriye sahip, düşündüğümde bile onu yeme isteği ile dolduğum toblerone çikolata alsa bile yetiyor kanmam için. 

Yine çok acıktım ya

Sen zaten hep açsın, canım, hiç doyduğun görülmemiş, sana bilgeç diyeceklerine "ye-geç" demelilermiş diye yine konuşmaya başlamıştı iç sesim. Demiştim, iç dünyamda bana muhalefet biri var diye, sürekli böyle cırlar işte. Kimi zaman umursasam da, umursamazlıklarım daha çoktur onu.  Sevgili iç sesim benim. Atsan atılmaz, satsan satılmaz.

Kalbime GelenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin