Birinci Kısım | Dokuzuncu Bölüm

En başından başla
                                    

"Dokunma bana!"

Adam onun söylediklerini duymuyor, hatta onu görmüyor gibiydi. Mavi gözleri yalnızca yanındaki cansız kıza ve bağlı olduğu ağacın dallarına bakıyordu. Ellerini Aynur'un yüzünden çektikten sonra ölü kızın kan sızan göğsüne bastırdı. Tıpkı Aynur'a yaptığı gibi kendi yüzünü de kanla boyadığında bir saniyeliğine Aynur'a baktı. O an Aynur, adamın gözlerindeki deliliği gerçekten gördü. Bu öyle bir delilikti ki, Aynur yutkunamadı. Yalnızca birkaç saniyelik göz temasında titrediğinin farkında olmadan ağlamaya başladı. Çaresiz hissediyordu. Annesinin bir daha bu dünya üzerinde olmayacağını, bir daha ona sarılmayacağını anladığında hissettiği çaresizlikten çok daha kötü bir histi bu. O birkaç saniyelik göz temasında, kalbinin durduğunu hissetti Aynur. Mavi gözlerinin ardına saklanan şeytanı gördü ve onu hemen tanıdı. Bu onun şeytanla ilk karşılaşması değildi. Aynı şeytan, farklı bir şekilde üç yıl önce de göstermişti kendini ona. Büründüğü şekil farklıydı ama bakışlar... Bakışlar aynıydı.

Tam o an karar verdi. O gece şeytanla olan savaşında annesinin yardımıyla nasıl galip geldiyse, şimdi de gelecekti. Onun hareketlerini izleyecek, onu takip edecek, dediklerini yapacak ve savunmasız kaldığına inandığı anda kaçacaktı. Bu kez ona destek verecek bir annesi olmayacaktı yanında ama annesiyle beraber olduğu anlardan, ona sarıldığı an hissettiklerinden güç alacaktı. Adam, cansız bedenin yanından kalkıp, bıçağı cesedin bacaklarının arasına bıraktı. Aynur bunu gördüğünde heyecanlansa da bıçağa ulaşmasının hiçbir yolu olmadığını biliyordu. Mustafa Çağan'ın davulu eline alıp yeniden yavaş bir ritimle çalışını izledi. Ritim hızlanırken olduğu yerde öne doğru sallanıyor, bu gidiş gelişlerin hepsi davulun ritmiyle muazzam bir şekilde uyum içinde gerçekleşiyordu.

"Sen Aynur, sevgili eşimin ruhunu taşıyan beden olacaksın."

Önünde garip sesler çıkaran adama yeniden baktığında gözlerindeki yaşlar birden geri çekildi. İşte bu! diye düşündü ona söylenenleri hatırlayarak. Ay, karanlık gecede en tepesine ulaşmıştı gökyüzünün. Buraya gelirken gökyüzüne hâkim olan kara bulutlar çekilmişti. Belgrad Ormanı'ndaki terk edilmiş evin bahçesi en tepe noktasına ulaşan ay ışığı ile aydınlanıyordu.

"Mustafa..." dedi Aynur, yapmayı planladığı şeyin işe yaramasını umarak. Ama kendinden geçmiş hâldeki mavi gözlü adam, bir an olsun bakmadı Aynur'a.

"Mustafa..." diye yineledi. "Beni özlemedin mi?"

Gecede yankılanan davulun sesi bir anlığına kesildi. Kendinden geçen adam toprağa bakan gözlerini Aynur'a çevirdi.

"Ben seni çok özledim."

"Meltem..."

"Evet, benim..."

Mavi gözlü adam koşarak Aynur'un yanına gelip dizlerinin üzerine çöktü. Aynur, onun ağladığını gördüğünde yaptığı şeyin işe yaradığını fark etti. Gözlerini, bağlı olduğu ağacın üst dallarına çevirdikten sonra Mustafa Çağan'ın gözlerinin içine baktı:

"Beni sana bağışladı. Tıpkı söylediğin gibi."

Aynur, mavi gözlü adamın kanlı ellerini yanaklarında hissettiğinde vücuduna bir titreme yayıldı. Başını yeniden ağacın üst dallarına doğru kaldırdı. Şimdi ne yapacaktı? Ne söyleyip kendisini çözmesini sağlayacaktı, bilmiyordu. O an aklına, adamın evindeki mermer şöminenin üzerindeki altın rengine boyanmış çerçeveler geldi. Fotoğraflardan birinde mavi gözlü adam ve eşi dans ediyordu. Kadının üzerinde gelinlik vardı ve Çağan, her zaman giydiği takım elbiselerden birini giymişti. Siyah beyaz fotoğrafı gördüğü anı zihninde canlandırmaya çalışarak adama döndü.

Herkes Uykuya Daldığında | Yaşam Ağacı (KİTAP)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin