ALTINCI BÖLÜM

Depuis le début
                                    

   Nermin elindeki kalemi evirip çevirerek beni dinlemişti. Bana karşı davranışlarının soğuk olduğunu düşünmememi istiyordu.
“Can, sen benim hayatımın şifresisin. Kendimi sende çözdüm ve mutlu olmayı, gülümsemeyi sende öğrendim. Hayatın güzel taraflarını sende keşfettim. Garip hallerimin olduğunun farkındayım. Sen kardeşten ötesin benim için. Hayatımla ilgili sırları bir gün öğreneceksin. Ama şimdilik kapatalım bu konuyu ne olur. Hadi kalk! Seninle bugün güzel bir yere gideceğiz. Okulu kırmayacağız ama küçük bir kaçamak yapacağız.
Onun bir nebze olsun yüzünün güldüğünü görünce ben de mutlu olmuştum. Ona sıkı sıkı sarıldım ve kol kola yürümeye başladık.
“Demek kaçamak ha iyi bakalım. Ne dersin menderese gidelim. Ama biliyorsun ben de metelik yok! Nasıl eğleneceğiz?”
Nermin nihayet içten bir gülümsemeyi bana bağışlamıştı. Kolumu çimdikleyerek;
“Sorun değil, budala bende yeterince var. Hazırlıklı geldik herhalde. Hadi yepyeni bir heyecan sana, kaçalım…”

   Nermin ile belediye arabasına binip uzun uzun yol keyfi yapıp nihayet baraja gelmiştik. Benim çılgınlıklarım Nermin üzerindeki tüm ağırlığı götürmüştü. Faytonla gezintiye çıktık. Çok eğlenceli bir turdu. Arkasından barajın kenarında bici bici yedik. Sonrasında motora binip sevgi adasına gittik. Yorulmuş ve çok acıkmıştık. Yol kenarında kaynamış mısır satan bir yaşlı amcadan iki mısır alıp yiyerek luna parkta gittik. Gondola bindik, resim çekildik, atış yapıp, trene bindik. Son olarak çarpışan arabalara bindik. Ben ona o bana çarpa çarpa eğleniyorduk. Bu ömrümde yaşadığım en mutlu günüm olsa gerekti. Nermin’e bana bu güzel günü hediye ettiği için ne kadar teşekkür etsem az. Onunla olmak ayrı bir neşeydi. Yine de çarpışan arabada onun yüzündeki derin yorgunluk ve sessiz serzenişleri hissetmemek mümkün değildi. Neden bu kadar acı çekiyordu ki? Benimle olmaktan mutlu olduğunu bilmesem kusuru kendimde arayacaktım. Sonra bir ara o derinlik giderek attı ve bir anda yüzünün ifadesi değişmeye benzi atmaya başladı. Ben tiz bir çığlık attım. Burnundan kan geliyordu. Bayılacağını anlayınca kızılca kıyamet koptu.
“Durdurun, durdurun diyorum size! Nermiin! Ne olursun kendine gel! Nerminn!”

   Kendimden geçip küfürleri saymaya başlayınca arabalar durduruldu. Ben ona ulaşmak için kalabalığın arasından sıyrıldığımda, o kanlar içinde yığılmıştı. Kendimden geçmiştim. Gözlerimi evimde açtım. Anneannem yoktu. Saliha ve Senem’in de ağlamaktan gözleri şişmişti. Hemen doğruldum. Onlar bir anda üzerime atlayıp bana sarıldılar. Ben kendimi kurtarırken bir yandan da Nermin’i soruyordum:
“Nermin, iyi mi?”
“Ablacığım o iyi. Sen onu düşünme şimdi. Sen nasılsın onu söyle?”
Ben bir anda iki defa bayıldığımı hatırladım. İkinci defa bayıldığımda hasta hanedeydim. Bir anda sinirlerim harap bir halde çığlık çığlığa Saliha’ya bağırdım:
“Hayır! Yalan söyleme seni geri zekâlı! O iyi değil! Kanser, kanser o! Bu ne demek sen biliyor musun? O ölecek demek, canımın yarısı toprağa girecek demek! Yok olacak ben de onunla birlikte yok olacağım demek!”
Saliha biliyordu her şeyi. Senem’i de kollarının arasına alarak bana çıkıştı:
“Yeter abla! Kendine gel! Senem’i de korkutuyorsun. Her şeyin bir çaresi bulunur. Düşünceli ol biraz.”

   Kalbim sızlıyordu. Dünyam yeniden kararmıştı. Onsuz geçireceğim yılların ihtimali sardı tüm benliğimi. Sıkıştım… Bunaldım… İçimde kor ateşler yandı.

   Öyle zor günler kovaladı ki beni, her şeyin üzerime üzerime geldiğini gördüm.
Onsuz günler geçer mi diye sorduğum günden bu yana bir hafta geçip gidivermişti. Nermin okula gelemiyordu artık. Hastanede kemoterapi görüyordu. Onu çok fazla göremiyordum. Aslında bunu Nermin istemişti. Kendisini o halde görmemin benim huzurum açısından iyi olmayacağı kanaatine varmıştı kendince. Bense bu aptalca fikre Nermin için katlanıyordum. Bir haftadır onu yalnızca bir defa hastanede görebilmiştim. Onun dışında anneannem izin vermemişti. Ve -Nermin’in isteği bu- diye birde kılıf uyduruyordu. Onu çok özlemiştim. Nede olsa her hafta okulda hafta sonları da dışarıda görüşüyorduk. Şimdi ise bir yıldır bu, ilk uzun süre görüşmeyişimiz. Zordu. Sokaklarda gezmek eskiden olduğu gibi bana iyi geliyordu. Yine sokaklarda avare avare dolaşıp sonunda eve dönmüştüm. Hemen tavan arasına çıktım. Hiç bir suratın yüzüme dokunmasını istemiyordum çünkü.

MİHRİCAN #Wattys2017 (Akademisyen Yayımlarından ÇIKTI)Où les histoires vivent. Découvrez maintenant