bir | nirengi

610 107 489
                                    

Samet Oto Tamircisi; bir tamirci için bile fazla boğucu, fazla karanlıktı. İki ufak penceresinden ve aralık olduğunda da kapısından süzülen güneş ışığı hariç hiçbir yerden aydınlanmazdı. Yaz aylarına mahsus, o akşam da güneş olabildiğince geç terk etmişti göğü. Tavandan sarkan kirli sarı ampulle idare ediyorduk. Mazot ve yağ kokusu, nereden geldiğini çözemediğimiz bir küf kokusuna karışmış; rutubeti soluyan ciğerlerimi daracık hissettirmeye başlamıştı.

Saçlarımın arasından bir ter damlası süzülerek şakağımdan aşağıya yol oluştururken; vasat bir arabanın kaputuna eğilmiş, sorunun ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bulacağımdan da şüpheliydim, zira tecrübeli bir tamirci olduğum söylenemezdi. Hatta tamirci olduğum bile söylenemezdi. Liseyi bitirir bitirmez, soluğu arkadaşım Samet'in babasının işlettiği araba tamircisinde almıştım.

Avucumdaki kiri yüzüme bulaştırmamaya çalışarak, elimin tersiyle terimi kuruladım. Ellerimle çalışmayı seviyordum. Bir şeyler üretiyor olmak kendimi iyi hissettiriyordu. Dünya üzerinde karanlık bir boşluk gibi hissettiren hayatıma bir nebze anlam katıyordu. Sorunu anlamaya kararlı bir şekilde, arabanın iç mekanizmasını incelemeye devam ettim. O kadar uzun süredir bakıyordum ki tüm detayları göz kapaklarımın arkasına işlenmişti.

"Kaan bana şu kolum kadar olan anahtarı uzatsana!"

Adımı duyduğum anda başımı Burak'a çevirdim. İri cüssesini, krikoyla kaldırılmış başka bir arabanın altına sıkıştırmıştı. Tek elini bana doğru uzatmış, parmaklarını sabırsızca oynatarak anahtarı ona uzatmamı bekliyordu. Burak, ben ve Samet, on yılı aşkın süredir birbirimize sırdaş olmuştuk. Genel olarak sessizliği tercih ederdim ancak Burak, cevapsızlığımın sessizliğin içine gizlenmiş bir öfke olduğunu sezdi. Emir almaktan ne kadar nefret ettiğimi en iyi o biliyordu ne de olsa.

Altındaki kaykayı sürükleyerek arabanın altından kurtuldu. Uzun süre bir şeyleri söküp takmanın gayretiyle kızaran yanaklarında ve alnının üzerinde siyah izler vardı. Zaten temiz çalışmayı başaramıyordu ama kabul etmeliyim, araba tamiratı konusunda benden çok daha hevesliydi.

"Bu bakışı biliyorum," Kirle boyanmış parmağıyla beni işaret etti. "İçinden anahtarı bir yerlerime monte ettin, değil mi?"

Gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Yalan yok, Burak'ı Samet'ten daha yakın buluyordum kendime. Gariptir ki bunda karakterlerimizin birbirine tam tezat olmasının payı büyüktü. Benim karanlık, sessiz varlığım; onun neşeli ve gürültülü kahkahalarını dengeliyordu. Üstelik gülümsemeyi kendime yasak etsem bile, çoğu zaman patavatsız konuşmalarını eğlenceli buluyordum.

Kaykayın üzerinden güçlükle doğrulduktan sonra açık mavi tişörtüne dökülen motor yağını koklayıp yüzünü buruşturdu.

"Bugün kızla buluşacaktım."

"Eve gidip duş al o zaman."

Söylediğime aldırış etmeden istediği anahtarı almaya gitti. Bir yandan da aşina olmadığım bir melodiyi dudaklarının arasından üfürüyordu.

Bir çok kez onun kadar umarsız olmanın hayaliyle meşgul etmiştim zihnimi. Onun kadar kolay gülümsemeyi, en umutsuz koşullarda bile alay etmeyi ve rahatça konuşabilmeyi istemiştim. Ancak sadece ufak bir tebessümle dudaklarımı kıvırmaya cüret ettiğimde dahi, tüm varlığımı siyah bir sis gibi çevreleyen huzursuz düşüncelerle cebelleşmek zorunda kalıyordum. Ağırlığını kaldıramayacağım bir pişmanlıktı bu. Peşimi bırakmıyordu.

Uzun metal levyeyi bir elinden ötekine aktardıktan sonra yanıma geldi Burak.

"Senin arabanın sıkıntısı neymiş?"

maviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin