GAZA GELMENİN ZARARLARI

1.6K 104 88
                                    

İlk yorumu attığı için bölüm TheDarkWings'e ithaf edildi. Ayrıca yorumu için DracosGupse'ye de teşekkür ederim. Sevinçten gözleri dolan acemi yazarınız Zincarla.

Birinci sınıfların seçimi bitip de şölen başladığında salon sessizdi. Öğretmenler masasındaki eksikler gözden kaçacak gibi değildi. Dumbledore'un yerinde oturan Profesör McGonagall her zamanki ağırlığını hissettirse de gözlerin efsane müdürü aradığı kesindi. Yıllarca iksir dersini veren ve Slytherin bina başkanı olan Severus Snape'in yerini Horace Slughorn almıştı. Karanlık Sanatlara Karşı savunma dersi için Theodore Bones gelmişti. Hakkında tek bildikleri savaş sırasında ölen Amelia Bones'un kardeşi olduğuydu. Çoğu öğrenci dersini almamış da olsa Charity Burbage de yokluğu ile dikkat çekiyordu. Eski yüzler hala masadaydı ama hepsinin aklı bir zamanlar o masada oturmuş Remus Lupin'e kayıyordu. Remus'la birlikte kaybedilen Tonks'a, Moody'ye, Sirius'a, Fred'e... Havadaki hüzün elle tutulacak kadar yoğundu. Geriye dönmek diye bir şey yoktu, en azından bu kadar ağır kayıpların ardından eskisi gibi olmak mümkün değildi. 

Bu yıl yedinci sınıflar her zamankinden kalabalıktı. Eski kurtlar bina masası ayrımına uymamış, karışık oturmuşlardı. Neville, Gryffindor masası yerine Hannah Abbott'ın yanında Hufflepuff masasındaydı, Terry Boot ve Luna da Hermione'nin yanında Gryffindor masasındaydı. Patil ikizleri bu kez birlikte Rawenclaw masasındaydı. Bu yıl Slytherin'lerde bile fark vardı, kalabalığa karışmasalar da en azından diğer masalara selam verecek kadar esnemişlerdi. 

Yemek sessizlik içinde bitti ve öğrenciler binalara dağılırken her zamanki gibi sınıf başkanları birinci sınıflara yol gösterdi. Ron ve Hermione bu yıl kesinlikle başkan olmak istemediklerini belirtmişti. Harry ise quidditch kaptanlığı görevini geri almıştı. Herkesin normale dönmesi için kendince bir yolu vardı, Harry ve Ginny içinse bu yol spordan geçiyordu. 

Hermione yatakhanesine geldiğinde odasını Ginny ile paylaştığını gördü. Bu yıl aynı sınıfı okuyacakları için odaları aynı kanattaydı. Ancak birlikte kalacak olmaları hoş bir sürpriz olmuştu. Yılların arkadaşlığı ile konuşmadan anlaşabiliyorlardı. Kabuslarla bölünen uykularından her uyandıklarında yanlarında bir yabancı değil, destek olacak bir dost bulacaklardı. Yuvaya dönmenin mutluluğuna karışan özlem ile yataklarına girip geceyi sonlandırdılar. 

***

Kahvaltı esnasında Büyük Salon'daki kasvetli hava dağılmıştı. Birinci sınıfların heyecanı bulaşıcıydı, ders programları kontrol ediliyor, baykuşlar gazeteleri ve günün ilk mektuplarını getiriyor, unutulan okul malzemeleri için Diagon Yolu'na sipariş listeleri yazılıyordu. 

Ron masanın altından Hermione'yi dürttü, "Eeee bir planın var mı?"

"Plan mı? Ne planı?"

"Dün girdiğimiz iddia ile ilgili plan? Yoksa şimdiden teslim bayrağını çektin mi?"

"Tabii ki hayır, sadece henüz üzerinde düşünmedim. Nasılsa kolay olacak" diye cevap verdi Hermione. Aslında iddiayı çoktan unutmuştu ve pek de hevesli değildi. Sadece kuyruğu dik tutmak için Ron'a terslenmişti. 

Eğer gurur yapıp iddiayı kazanacaksa çalışmaya başlaması gerekiyordu. Her ne kadar okula boş beleş bir yıl geçirmek için gelmiş olsa da huyunu biliyordu, dersler yoğunlaşınca kendini kaptıracaktı. Ayrıca kütüphane hala çok cazip bir yerdi, Malfoy'un peşinde koşmaktansa büyü peşinde koşmayı tercih ederdi. Gerçekten bir stratejiye ihtiyacım var diye düşündü. Malfoy'u tanımıyorum, tanıyan biri ile de arkadaşlığım yok. Neyin onu cezbedeceğini bilemem. Zeki olduğunu biliyordu, becerikli olduğunu da; özellikle iksirde cidden başarılıydı, Snape'in korumasında olmadığı 6. sınıfta görmüştü. Karanlık Sanatlara Karşı savunmada da. Ama bu yıl hepsi boştu, derslerde inatlaşarak ilgisini çekemeyeceği kesindi. Harry kadar olmasa da iyi bir quidditch oyuncusuydu. Bu da işe yaramazdı, Hermione quidditche katlanamazdı bile. Cesur olduğunu biliyordu ek olarak. Malfoy Malikanesi'nde tutsak oldukları sırada onları ele vermeyip ölüm yiyenleri oyalamış ve kaçmaları için zaman kazandırmıştı. Sahi, neden böyle bir şey yapmıştı ki? Bunların dışında Hermione'nin aklına işe yarar bir şey gelmiyordu. Üzerine oynayabileceği bir kozu yoktu. Tam kalkacakken aklına bir şey geldi. Başını kaldırıp Slytherin masasına bakarken bir süre sonra Malfoy da başını kaldırıp baktı. Hermione'nin keskin bakışlarından rahatsız olup başını çevirse de, gözleri sık sık ısrarla ona bakan Hermione'ye dönüyordu. Hermione'nin aklına bir fikir gelmişti, gözlerini çevirmeden önce gizemli bir gülümseme gönderdi Malfoy'a. Şimdi Malfoy düşünsün.

DRAMIONE - DENEMEYE DEĞERWo Geschichten leben. Entdecke jetzt