"Senin bu odada ne işin var?"

Konuyu tamamen farklı bir yere çekmeye çalıştığını elbette fark etti karşısındaki adam. Fakat güzel yerden vurduğunu da inkâr edecek değildi. Ama Afran'ın da kendine has süslü kelimeleri vardı ve bunu kullanmaktan çekinmeyecekti.

"Aslında seni Hazal çağıracaktı lâkin ben kendim çağırmak istediğimi söyledim." dedikten sonra bir adım atıp odadan içeri girdi.

'Adam bir adımda odanın ortasına geldi resmen!' diye düşünmeden edemeyen Deran şaşkınlıkla bakmaktan an geri durmadı elbette.

"Kapını çalacaktım lâkin o kadar çok zikrettin ki adımı, en son dayanamayıp kapıyı çalmadım ve cevap vermem gerektiğine inandığım anda da kapını açtım."

Deran apışıp kalırken cevap karşısında, soruyu sorarken bu kadar afili bir yanıt beklemediğini itiraf etti kendisine. Adamın pişkinliği ise dilini damağını kurutmaya yetmişti. Özgüven fışkırıyordu adeta. Bu nasıl bir kendini beğenmişlikti? Sanki cüce gezegenleri kendisi yaratmıştı beyefendinin...

"Kim anmış adını senin Bejindar? Ben mi? Tek bir kere bile zikretmedim adını!"

Yediği laftan sonra bu kadar güzel toparlayacağını kendisi de düşünmezdi elbette. Lâkin adamın pişkinliği tamamen dilbaz olmasına neden olmuştu.

"Paşazade diyerek kastettiğin kişi olduğuma çokta emindim oysaki." dediğinde Deran içinden pis pis sırıtmadan edemedi. Bu raund, kesinlikle onundu! "Benden başka biriyle alışverişe gideceksin o zaman?"

Dank, diye çakıldığını hissettiğinde, içindeki gülümsemenin anbean yok oluşunu izledi resmen. Ardından bozulan suratını saklama gereği duymadan, karşısındaki adama öfke ile bakmaya başladı.

Çokbilmiş!

Kendini beğenmiş!

Egoist!

Narsist pislik!

İçinden bir bir saydırırken suratında oluşan mimiklerden bihaberdi kendisi. Lâkin Afran Bejindar, her anına tanık olmuştu. Gözlerini bayışına, dudaklarını kemirişine, yanaklarını içten ısırışına, öfkeyle bakan gözlerine... Her anına...

Yüreğinin göğüs kafesinde bir kez teklediğini hissettiği an, silkelenip derhal kendine geldi. Neler oluyordu ona böyle? Mesajlar atıyor, aşağıda beklemek varken odasına çıkıyor, kapısını çalmadan odasına giriyordu. Afran Bejindar, hayatında ilk kez kendini anlayamıyordu. Ve bu durum kafayı yemesine neden olacak gibiydi.

Muzip tavrını derhal rafa kaldırırken, açık renk mavi gömleğinin yakalarını düzeltti. Ardından kollarını dirseğine kadar sıyırmaya başladı.

"Hazır mısın?" dedi sonrasında, buz gibi bir sesle.

Deran, adamın karşısında kaskatı kesildiğini hissetti o an. Bu tepki kesinlikle adamın bir anda nükseden soğukluğundandı. Az önce onunla eğlenen adam gitmişti, yerine o bildiği adam gelmişti. Soğuk, kibirli ve tüm olanların suçlusunu gözlerinde Deran'ı belirlemiş olan o adam işte. Her gözlerine baktığında kendisine olan nefret ile karşı karşıya kaldığı adam. Zümrüt karası yeşilleri olan adam...

Zümrüt karası, evet. Daha iyi bir tanımı olamazdı o göz renginin.

***

Yine Bejindar'ın isteği olmuştu. Deran birkaç dakika içinde hazırlanıp düğün alışverişi için bekleyen insan kalabalığının içine karışmıştı. Peşi sıra kalkmıştı Piran Konağı'nın önünden arabalar. Ve Deran'ın yeniden kriz geçirmesine neden olacak bir alışveriş macerası daha başlamış olmuştu. Yeni yeni duyduğu dedikodularda cabasıydı üstelik!

AĞA [TAMAMLANDI]Where stories live. Discover now