Yattığım yerden doğruldum. Sanırım güvenmeden önce birkaç kere üzerinde düşünülmesi gereken kişi bendim.

•°•°•

Bardaktaki suyu bir dikişte bitirdiğimde içim ferahlamıştı. Bardağı masanın üzerine bırakıp gözlerimi tek tek üzerlerinde gezdirdim.

"Öncelikle, ani çıkışım için özür dilerim. Hâlâ imkânsız gelse bile büyük şoku atlattım sanırım."

Namjoon'a baktığımda sorun yok der gibi gözlerini kırptı.

"Şimdi size bir şey açıklayacağım. Bunun da imkânsız gibi geleceğini biliyorum kulağa ama maalesef gerçek."

Dikkatlerini çektiğimi düşündüğümde onlara nasıl kendime hâkim olamadığımı anlattım. Sadece iki kez olsa da son olmayacağını hissediyordum.

"Yani istemediğin halde oldu öyle mi?"

Gözlerimi kapatıp açarak onu onayladım.

"Ne boktan işler dönüyor böyle!"

Şaşkınlıkla Jungkook'a baktım. Az önce küfür mü etmişti o?

Yoongi elini saçlarının arasından geçirip ofladı. Esnerken ağzımı elimin tersiyle kapattım. Saat çok geç olmuştu ve uykum gelmişti.

"Bunu neden bize şimdi anlatıyorsun?"

Tabii ki de Yoongi'nin takıldığı nokta burası olacaktı.

Ona dik dik baktım. Daha ben ağzımı açmadan Hoseok konuşmaya başlamıştı bile.

"Tüm olanlardan sonra aklına gelmiş olması bile mucize. Bize geç de olsa anlattığına memnunum. O kadar şey yaşasam herhalde ben delirir, hiçbir şey anlatamazdım."

Ben birkaç kez daha esneyince uyumaya karar verdik. Namjoon bana yukarı çıkarken yardımcı olacağını söyledi. Ne de olsa aynı koridordaydı odalarımız.

"Televizyonda benim hakkımda başka haber çıktı mı?" diye sordum.

"Hayır ama sağda solda robot resimlerinin her yere dağıtıldığı söyleniyor. Yakında bulunamazsan başına ödül koyacaklar. Yakalanırsan da..."

Devamını biliyordum. Dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini yumdu. Merdivenlerin ortasında duruyorduk.

Kafasını eğdiğinde ağladığını fark ettim. Yüzümü yüzüne yaklaştırıp fısıldadım.

"Hey, ne oldu? Neden ağlıyorsun?"

Gözyaşlarını eliyle silip kafasını diğer tarafa çevirdi.

"Hiç. Sadece aklıma bir şey geldi. Önemli değil."

"Ya! Ağlıyordun ne demek önemli değil? Bilmem gereken başka bir şey daha mı var?"

"Hayır, hayır öyle bir şey değil. Kişisel bir şey. Üzgünüm."

Daha fazla üstelememem gerektiğini anlayıp sustum. Sonra tekrar konuştum.

"Anlatmak istersen aynı koridordayız biliyorsun değil mi? Dinleyebilirim."

Kafasını sallayıp teşekkür etti. Onu böyle görmek beni üzmüştü. Haberlerde özel mahkemeye çıkarılacağımı duyunca da sert bir tepki vermiş, sehpayı tekmelemişti. Bununla ilgili derinlerde bir yarası olduğunu tahmin ettim.

Beni odamın kapısına getirdiğinde ona teşekkür ettim.

Odaya girdiğim anda sorunlar tekrar üzerime gelip beni boğmaya başladı.

Düşüncelerimden kurtulmanın bir yolu olsaydı, yapardım. Belki de tekrar sadist bilim adamlarının yanına gitmeli ve düşüncelerimi tamamen beynimden almalarını istemeliydim. Sonuçta bir kez yapmışlardı değil mi?

Yatakta bir sağa bir sola döndüm. Mutfakta uykum gelse de şimdi gram yoktu. Gözlerimi pencereden gökyüzüne diktim ve yıldızları gördüğüm anda aklıma gelen ismi düşündüm.

Taehyung.

Kendime acı çektirmeyi seviyor olmalıydım çünkü kalbimin acımasına rağmen onu düşünmeyi bırakmadım. Son anına kadar olan anıları tekrar tekrar yaşadım. Sonra tüm acı veren anıları kilitli bir kutuya koyup kalbimin odacıklarından birine sakladım. Hep orada kalacaktı.

Benim ilk ve tek küçük kardeşim olarak.

•°•°•

Yüzümü yıkadıktan sonra kuruladım. Saat gecenin 2'siydi ve ben hâlâ uyuyamamıştım.

Ama bir konuda rahattım, sürekli ertelediğim şeyleri düşünme fırsatım olmuştu.

Liderin ölüp ölmediğini bile düşünmüştüm.

Umarım ölmüştür.

Odama dönerken az kalsın hızlıca açılan kapıya suratım çarpacaktı. Son anda geri çekilmem yaralarımın acımasına neden olsa da yüzümün dağılmasına tercih ederdim.

Yoongi odadan çıkıp beni gördüğünde gözleri şaşkınlıkla açıldı. Üzerinde lacivert bir pijama takımı vardı, saçları dağınıktı ve gözleri uykulu bakıyordu. Bu haliyle bile çekici olmayı nasıl beceriyordu?

"Az kalsın suratımı yamultuyordun."

"Öyle mi? Pardon o zaman."

O kadar umursamazca söylemişti ki kapıyı onun suratına çarpıp 'ay çok pardon' demek istedim.

Gözlerimi kıstım.

"Bana acıdığın için öyle yaptın değil mi?" diye soruverdim birden.

Anlamamış gibi bana baktı.

"Ne diyorsun? İşeyip uyuyacağım çekil yolumdan."

Beni kenara itmek için kolumu tuttuğunda ben de onun elini tuttum sıkıca.

"Bana acıdığın için mi öyle davrandın? Endişelenmiş gibi?"

Hayır de.

Hayır demen gerekiyor.

"Acınılacak biri olduğunu mu düşünüyorsun?"

"Bu sorumun cevabı değil."

"Cevap vereceğimi söylememiştim zaten."

Sinirle ona baktım. Neden uğraşıp kendimi kandırmaya çalışıyordum ki? Cevabı gözlerindeki alaylı parıltıdan anlamıştım zaten.

"Haklısın."

Elini kolumdan çektim ve onu geçerek kendi odama ilerlemeye başladım.

Bana yalan söylemişti. Korktuğunu söylemişti ama yalandı. Beni umursuyormuş gibi davranması sadece acıdığı içindi.

Arkamdan adımı seslendiğini duyduğumda ona dönmedim. Yine de konuşmaya devam etti.

"Sana acımıyorum. Acınılacak biri değilsin sen, gördüğüm en güçlü kadınsın."

Consciousness // Min YoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin