Zar zor kapıya ulaştığımda ortalıkta bir koşuşturmanın hâkim olduğunu gördüm. Herkes çığlıklar atarak oradan oraya gidiyor, dökülen molozların, sütunların altında kalmamaya çalışıyordu.

Nereden çıkmam gerektiğini bilmiyordum, bu yüzden çoğunluğu takip ettim.

Daha sonra aklıma gelen şeyle olduğum yerde durdum.

Taehyung.

"Siktir!"

Onu nasıl unutabilmiştim?!

Önümdeki kalabalığa baktım, daha sonra arkamdaki moloz yığınına.

"Hay sikeyim!"

Arkamı dönüp molozların içine doğru koşmaya başladım. Yeni bir gümbürtü daha geldiğinde yere yapıştım. Ayağa kalkıp koşmaya devam ederken yaralanıp yaralanmadığımı bilmiyordum, sadece korkuyordum.

Taehyung'a bir şey olmasından korkuyordum.

Bunu fark etmek beni afallattı. Ne ara bu kadar önemseyebilmiştim onu?

Solumdaki duvar yıkılmaya başladığında son anda sıyrılarak sağ taraftaki açıklıktan geçebilmiştim. Nereye gittiğimi bile bilmiyordum. Sadece Taehyung'u yerde görmek istemediğimi biliyordum.

Tozlar, kayalar arasındaki bedenleri es geçtim. Bazılarından hâlâ inleme sesleri yükselse de duymazlıktan geldim, onlara yardım edemezdim.

"Taehyung! Taehyung! Neredesin?!"

Hiçbir yerde göremiyordum onu. Bir kez daha yer gümbürdedi. Yanımdaki duvardan destek alarak zar zor ayakta kalabildim. Öksürerek önümü görmeye çalışsam da tozdan hiçbir şey göremiyordum.

Birkaç adım daha atsam da biliyordum, onu bulamayacaktım.

Sol tarafımda kalan sütun daha fazla dayanamayarak çatırtılar eşliğinde çökmeye başladı. Geriye doğru kaçıp kendimi korumaya almaya çalıştım. Küçük taş parçaları vücuduma gelip beni yaralıyordu, yine de büyük oranda kurtulmuş sayılırdım.

Sütun devrildiğinde yer tekrar sallandı. Toz yüzünden gözlerim sulanıyordu. Buradan kurtulmalıydım ancak nasıl geri döneceğimi bilmiyordum. Geldiğim yoldan dönmeye kalkamazdım, yolun tıkandığına emindim.

Elimle tozu dağıtmaya çalıştım. Gözlerimi kısarak sütunun devrildiği yerin tepesine baktım.

Ya ben deliriyordum ya da oradan aşağı bir ışık huzmesi süzülüyordu.

Hayır, delirmiyordum. Gerçekten bir ışık huzmesi vardı.

Ellerimi kayaların üzerine atıp kendimi yukarı çektim. Ben tırmandıkça aşağıya taşlar dökülüyordu. Üzerinde ilerlediğim sütunun düşmemesi tek ümidimdi.

Dizlerimin üzerinde ilerlemeye devam ettim, sadece birkaç adım sonra yüzeye çıkacaktım.

Elimi ışığın süzüldüğü deliğe uzattığımda duyduğum sesle olduğum yerde dondum.

"Noona?"

Ses çok güçsüzdü ancak kulağıma kadar ulaşabilmişti. Kafamı aşağı çevirdiğimde yerde boylu boyunca uzanan bedeni görünce neredeyse düşecektim.

Taehyung.

Bir kolu ve bacağı ters bir açıda kıvrılmıştı, dirseğindeki deri boydan boya yarılmış, içindeki metal kemikleri gösteriyordu.

Robot bile olsa acı çektiğini biliyordum. Onu öyle bırakmak istemiyordum ama ne yapabilirdim ki?

Yine de kararımı vermiştim.

"Bekle beni. Aşağı iniyorum."

Ayağımı bir alttaki kayaya attığımda sağlam olmadığını anlamıştım. Bu yüzden hemen geri çektim. Kaya aşağıya düştüğünde tok bir ses çıkardı.

"Noona."

"Bana noona deyip durmayı kes tamam mı?! Dikkatimi dağıtıyorsun. Hem ismimle sesleneceğine dair anlaşmıştık, unuttun mu?"

"Noona."

Sonunda kafamı ona çevirip bağırdım.

"Ne var?!"

Bana gülümsedi. Boğazıma kocaman bir yumru yerleşti. Böyle bakmasını istemiyordum, bu gülümsemeyi de istemiyordum. Neyin geleceğini biliyordum.

"Sorun yok. Ben bir robotum. Kanım olmadığı için kan kaybından ölmeyeceğim. Yani merak etme."

"Ben sana bir söz verdim."

Neden gözlerim dolmuştu ki? İki günde bu çocuk neden bu kadar yer kaplamıştı hafızamda?

Neden onu da diğerlerine yaptığım gibi arkamda burakıp gidemiyordum?

"Önemli değil. Ben iyi olacağım. Gerçekten. Sadece...giderken arkandan biraz daha geniş açıklık bırakır mısın? Gökyüzünü seyretmek istiyorum."

Bu çocuk...ah.

Dudaklarımı birbirine bastırdım ve gözyaşlarını geri ittirdim.

"Sen, çoğu insandan daha fazla insansın. Gerçekten."

"Teşekkür ederim, Song Min Ah."

"Adım Song Min Ah değil. Yoo Min Shin."

"Teşekkür ederim Yoo Min Shin."

Kafamı sallayıp tekrar deliğe elimi attım. Onu iyice genişlettim. Şimdi içeri hem güneş ışığı hem temiz hava doluyordu.

Kendimi delikten yukarı ittirmeden önce tekrar dönüp ona baktım. Bakışlarıma yüklediğim her anlamı okuyabiliyormuşçasına kafasını sallayıp gözlerini yumdu.

Yukarı çıktığımda çimenlerin üstüne yığılmıştım. Birkaç dakika öyle kaldım.

Düşünmemem gerekiyordu. Buradan uzaklaşmalıydım.

Yerimden doğrulup zorlukla birkaç adım attığım sırada tekrar büyük bir gürültü koptu ve bedenim havalanıp uzaklara savruldu.

Gözlerimi açtığımda gördüğüm manzara çığlığımı serbest bırakmama neden olmuştu.

"HAYIR!"

Az önce çıktığım delik şimdi kocaman bir krater halini almıştı, her şey yanıyordu.

Özür dilerim Kim Taehyung.

•°•°•

:(

Consciousness // Min YoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin