"Görüşürüz çocuklar." deyip fakülte çıkışına doğru yürürken her sıkıntılı zamanımda yaptığım şeyi gerçekleştirmek için sabırsızlanmaya başlamıştım bile. Gidilecek ve yapılcak tek bir şey vardı.

Alışveriş.

***

Kalbimin ritmi onu gördüğüm an artarak hızlanmaya başlamıştı. Diğerlerinden öyle rahat ayrılıyordu kusursuzluğuyla, ona aşık olmak için bakmak yeterliydi. Ruhum ve bedenim ona doğru çekilirken aklım beni nasıl da sarıp sarmalayacağında takılı kalmıştı. Fransız dantel detaylı kırmızı dar kesim bu tasarım harikası elbisenin dolabımdaki yeri şimdiden hazırdı. Ona dolabımda bir onur köşesi hazırlayacaktım, diğer tüm elbiselerim bu güzelliğe saygı duymalıydı.

Elbisenin içinde kendimi şimdiden hayal etmeye başlamıştım ve suratımda en keyifli ifadem yer edinmişti.

Elimi elbiseye götürüp askısından aldığımda başka bir el bana müdahale etmeseydi muhtemelen şu an elbisemi okşuyor olacaktım. Askıdan aldığım elbisemi elimden almaya çalışan kişiye baktığımda tanıdık bir yüzle karşılaşmıştım. Bu kendini stil bloggerı diye pazarlayan ve berbat bir tarza sahip olan şımarık Balın bilmem neydi.

Tek kaşımı havaya kaldırıp benden kısa olan bu kızı baştan aşağıya süzdüğümde farketmiştim ki bugün de leş bir tarzda sokağa çıkma cüretini göstermişti. Yüzündeki sahte gülümseme ve elbisemdeki eliyle gözlerini bana diken bu rüküş kızla anlaşılan işim vardı.

"Elini elbisemden çeker misin?"

Sahte gülümsemesine daha da sahte bir gülümsemeyle karşılık verirken sorduğum soruya cevap bekliyordum. Dışardan görüntümüz eğlenen iki arkadaş gibi görünüyordu şu an muhtemelen.

"Senin elbisen? Emin misin canım sen? Bir mühendisle heba olmamalı bence. Benden birkaç saniye önce elbiseye dokunman onu senin yapmaz." deyip elbiseme asılarak biraz daha kendine doğru çekmişti. Mühendislik okuduğumu bildiğini anlamamla biraz şaşırsam da bunun üstünde durmadım. Bu kız cidden terbiyesiz ve saygısızdı, ve şu an kesinlikle yanlış insana çatmıştı. İstediği her şeyi elde edebileceği fikrine sahipti anlaşılan ama ben bu kızın aklını fikrini yerinden söker, ayağımın altında çiğnerdim.

"Elbiseye soralım tatlım istersen? Senin gibi tombul, kısa, rüküş, basit görünüşlü bir kızın üstünde mi yoksa benim gibi düzgün fizikli sarışın bir afetin üstünde mi durmak istermiş. Aaa bak! Beni istiyor. Ver şimdi onu bana!"

Kaşları söylediklerim karşısında şaşkınlıkla açılırken bu afallamış haline sırıtmadan edemedim. Demek ki daha önce ona kimse tombul, kısa ve rüküş olduğunu söylememişti. Neyse ki ben vardım, ben iyi ki vardım.

"Bana bak leylek bacak. Ben Balın Meşeli'yim ve bir Balın Meşeli asla kolay yetişmez. Leydiliğimden ödün vermeden çeneni kapa ve elbisemden elini çek. Blogum için lazım o bana."

Bacaklarımı kıskandığı için bana leylek bacak dediğini biliyordum. Çünkü ben bile bazen kendi bacaklarımı kıskanıyordum. Bu yüzden söylediklerini umursamamıştım. Allah bana malzemeyi bol verirken Balın rüküşüne vermemişti mesela. Canım Allah'ım.

Özel tasarım reyonunda durduğu için bu elbisenin eşinin olmadığını o da, ben de biliyorduk. Yani elbise kapanın elinde kalacaktı ve kesinlikle o kapan ben olacaktım.

"Eeh yetti be! Balın mısın kalın mısın, ki evet kalınsın kilo ver. Çek pis ellerini elbisemden valla elimde kalırsın, parçalarını toplarlar yerlerden."

Tepemin tası iyice atmıştı ve o sinirle elbiseyi hızlıca çekip Kalın'ın elinden kurtarmıştım. Sonunda bebeğim ellerimdeydi işte ve yanımdaki eziği yok sayıp şu an bu kırmızı kumaşı beğeniyle süzmekle meşguldüm.

BAL PORSUĞUWhere stories live. Discover now