ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Comenzar desde el principio
                                    

"Fazla riske girmemeyi zor yoldan öğrendim.Yine de, sanırım seninle olan arkadaşlığım hayatımda aldığım en büyük risk.Bu arada Mine hanım, galiba atını bana hediye ettin."diye sırıttı ve atımı tahtanın üstüne devirdi.

"Sen öyle san."diye güldüm."Demin derin derin düşünerek tüm gelecek hamleleri öngörmeye çalıştın.İşte ben de o riskli hamleyle senin kafanı karıştırıp, bütün planlarını boşa çıkarmış oldum.Bu hesaplanmış bir riskti."diye fili hareket ettirip:

"Şah."dedim.Ve hemen ardından:

"Arkadaşlığımızı neden risk olarak görüyorsun peki?"diye üstüne gittim.

Oldukça uzun süren bir suskunluğa bürünen adama baktığımda, ifadesinin yeniden katılaştığını görünce, kendimi gergin sessizliği doldurmak zorunda hissedip, tam konuşmak üzere ağzımı açıyordum ki, Cemil keskin bir ses tonuyla beni susturdu:

"İlk konuştuğumuz geceyi hatırlıyorsundur Mine.Sen bana karanlıktan çıkmam gerektiğini, ben de bunun için senin yardımına ihtiyacım olduğunu söylemiştim.Bugüne kadar kendi başımın çaresine bakmayı ve problemlerimi kendim halletmeye alışkındım ben.Ve şimdi, sana ihtiyaç duymam bir yana, sen samimiyetin ve canlı hayat enerjinle benim yavan, ama düzenli dünyamı bir anda alt üst ettin.Evet, bir değişim istiyorum, ama daha şimdiden "galiba fazla geliyor" endişesini yaşıyorum.Çünkü başaramazsam, geri dönüş benim için yıkıcı olabilir.Bu yüzden, kurduğum o dengeli hayatımı riske attığımı çok iyi biliyorum.Ve benimki pek hesaplanmış bir risk de değil üstelik."

Bu, bugüne kadar, en azından benimleyken, Cemil'in yaptığı en uzun konuşmaydı.Ve o kadar beklenmedik bir şekilde samimi ve dokunaklıydı ki, ellerini ellerime alıp, onu rahatlatmak geldi içimden.İkisine birden dokunmayı göze alamasam da,elimi uzatıp, örtüye yasladığı elinin üstüne koydum ve güç verircesine hafifçe sıktım:

"Endişelenme.Bunun kolay olmayacağını ben de biliyorum.Kendinle biraz fazla baş başa kalmışsın.Hem kendilerini başkalarına açmak birçok insan için zor bir durum zaten.Ama senin başaracağından hiç şüphem yok.Aslında zorluğun yüzde ellisi buna karar vermek ve sen oldukça kararlı görünüyorsun.Muayenehane ve piknik fikri de bunun en büyük kanıtı."diye gülümsedim, ama adamın yüzünde bir anda beliren karmaşık ifade gülümsememi yarıda kesti.

Cemil gözlerini iç içe geçmiş ellerimize dikmişti ve yüzünde oluşan hayret, rahatsızlık ve çözemediğim bir duygunun daha geçişini fark edince, elimi ateşe değmişçesine geri çekmeye yeltendim.Adam anında buna engel oldu ve elimi bir eline alıp, diğerini de üzerine kapadı:

"Dur!"diye adeta emretti."Biraz bekle.Bu çok güzel bir duygu.Destek dediğin böyle bir şey herhalde."

Sanırım o anda Cemil Caymaz'a aşık oldum.Umutsuzca...Karşılık görme ihtimali olmaksızın...Çünkü adam sevginin ne olduğunu bilmiyordu.Bu ufacık yakınlığa verdiği tepkiden belliydi.

Sevilmemişti.Esirgenmemişti.Şefkat ve himaye görmemişti.Ve büyük ihtimalle kendisi de bunları göstermeye muktedir değildi.

Onun tam tersine, ben her zaman muhteşem bir sevgi bolluğu içinde yaşamıştım.Bir sevgi oburu olarak yıllardır ailemin ve bir dolu arkadaşımın sevgi ve desteğine sahip olmuştum.

Ve şu anda elimi huşu içinde tutan bu adama biriktirdiğim tüm sevgiyi vermeye hazır olduğuma karar verdim.Koşulsuzca.Çünkü iyi olmak için buna ihtiyacı vardı.Çünkü buna hakkı vardı.Çünkü bu dünyanın ona borcu vardı.Çünkü belli ki, yaşadığı acımasız hayat bunu elinden almıştı.Ayrıntıları bilmesem de, kalbinin, ruhunun ve hatta özgüveninin de ileri derecede yaralı olduğunun farkındaydım.Bu yaraların varlığı adeta, onun kabuğum dediği üst cilanın, bir an için bile çatladığında, tüm hücrelerinden sızıyordu.Her ne yaşadıysa, onu öldürmemişti belki, ama duygusal bariyerlerini güçlendirse de, içini çökertmiş, sevme ve güvenme yetisini sakatlamıştı.Dün gece sarf ettiği sözler geldi aklıma.Dış kabuğunun altındaki adamın aslında çirkin ve sevilemez olduğunu ima etmişti ve besbelli buna inanıyordu.O sözler beni onun adına incitmişti ve sakınmayı boş verip ona yakın olmaya ve koruma amaçlı da olsa, gönüllü olarak  zincirlediği ruhunu azat etmeye karar vermiştim.Bu niyetle piknik davetini kabul etmiştim.

Aslında şu ana kadar piknik randevumuz gayet hoş geçiyordu.Saat on buçukta Cemil beni evden aldı ve ilk önce Riva'daki ırmak boyunca bir tekne turuna çıkardı.Bu canlandırıcı gezintiden sonra biraz daha yol aldık ve yine ilk defa gördüğüm "Elmas burnu"na geldik.Burası Karadeniz'in maviliğini bölen siyah kayaların korumasıyla oluşan enfes bir koydu.Uzun kumsalı, deyim yerindeyse "elmas" değerinde mesire yeri ve tam koyun karşısında bulunan "Martı adası"nda barınan çok sayıda deniz kuşunun varlığı, buraları keşfedilmeye değer kılıyordu.Pazar günü kalabalığının hakim olduğu kumsal ve piknik yerlerini es geçip, çam ormanının biraz içerilerindeki sessizliği tercih ettik.Eylül ayı olmasına rağmen, havadaki yaz sıcağından korunup, gölgede kendimize rahat bir yer ayarladık.Cemil'in şık piknik sepetini boşaltmasıyla ortaya bol çeşitli ve servis kaplarının kalitesiyle beni şaşırtan bir sofra kuruldu.Bu pikniği gerçekten özenle planladığı belliydi ve ben, normalde yapacağım gibi, bu abartılı ikramlarla dalga geçip, onu mahcup etmeye cesaret edemedim.Tam tersi, her şeyden tatmaya ve beğenimi belli etmeye gayret ettim.Büyük ihtimalle ilk denemesiydi ve kesinlikle takdir edilmesi gereken bir jestti.

Yemekten sonra Cemil bana muzipçe gülümsedi ve aramıza ahşap bir satranç takımı yerleştirmeye koyuldu.Ne var ki, zararsız oyunumuz gittikçe ciddi bir konuşmaya dönüşmüş, şu sıralar önümüzdeki figürleri nerdeyse unutmuştuk.

Elim, karşımdaki adamın iki eli arasında, öylece kalakalmıştım.Yakıcı bir yoğunluk acı verici bir ağırlıkla damarlarımda dalga dalga dolaşıyor, seslendiremediğim sözcükler aramızdaki boşlukta kıvılcımlar çakıyordu.Ona artık yalnız olmadığını hissettirmek, sadakatimi ve sevgimi sunmak istiyordum,ama bunları duymak istemediğini biliyordum.Dahası, bu hislerimden kuşkulandığı an, arkasına bile bakmadan kaçacağından emindim.

Cemil usulca elimi bırakıp, toparlandı.Yüzündeki ifade pek bir şey ele vermiyordu.Belki de, aslında çok kısa süren fiziksel temasımız beni etkilediği kadar onu etkilememişti.Ama bundan emin olmanın yolu yoktu, çünkü adamın duygularını çok başarılı bir şekilde kamufle ettiğinden şüphe etmeyi bırakmıştım.

"Özür dilerim Mine.Bu...çok beklenmedikti...ve şaşırtıcı..."diye mırıldandı kısık, ama rahat bir sesle.

Ardından bakışlarını aramızda duran oyuna sabitleyip, biraz düşündü ve vezirini hareket ettirip:

"Şah ve mat."diye şaşkın bir sevinçle zaferini ilan etti.

Bu zaferi ona ben hediye etmiştim.Ve umuyordum ki, bir diğer armağanım olan kalp dolusu sevgi de, iç huzura ve mutluluğa giden yolunu aydınlatırdı.

Elimi uzatarak:

"Tebrik ediyorum Cemil."dedim içtenlikle."Belki de senin karşında, hesaplanmış da olsa, böyle bir risk almamalıydım.Bazen hesap yanlış çıkabiliyor.Bu da kulağıma küpe olsun."diye devam ettim gülerek.

Oysa hevesle elime uzanmasını ve aydınlanan yüzünü gördükçe, onun iyi olmasının her türlü riske değeceğini düşünüyordum.

Hayatta bazen risk almak gerekiyordu.Hak eden bir insan uğuruna.Hak eden bir amaç uğuruna.Ömür boyu "keşke deneseydim" diye dövünmek, gözüme oldukça zalim bir ceza olarak göründü.İşte bu yüzden ruhumdaki tüm kararlılığı ortaya koyup, kalbimin fısıldadıklarını dinledim ve karşımdaki adamın sıcacık elini cesurca sıktım.

KARANLIKTAN ÇIK ! ("YÖRÜNGE" SERİSİ 2) (Tamamlandı)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora