Özgür Ruhlu Kuş

289 36 121
                                    

  İlk kez kısa bir hikaye yazıyorum. Buna vesile olan edebiyat hocama sevgiler. Yorumlarınızı ve düşüncelerinizi bekliyorum.

  Ölünce unutulmaktan korkanlara ithafen.

Rüzgarlı bir sonbahar sabahı, hüznün renklerini yansıtıyor yapraklar. Melankolik bir ezgi eşliğinde usul usul salınıyor, ruhumun derinliklerinde izler bırakıyordu. İnce bir dalın ucunda asılan sararmaya yüz tutmuş yaprak döküleceğini bile bile şiddetle esen poyraza direniyordu. Amansız bir çabalamanın sonu teslimiyetti. Tıpkı savaşmaya hazır olmayıp silahları ailemin eline vermem gibi.

Hayallerim yapraksa esip kavuran rüzgar ailemdi. Her direnişimde yere çakılıyor ayağa kalkacak gücü kendimde bulamıyordum. Günden güne eridiğimi hissediyorum. Rutubet kokan sözcüklerim boğazıma diziliyor, susuyorum. Sustukça büyüyorum.

"Ablan tıp okuyor ama senden bir şey olmayacağı kesin."

"Yazar olma fikride nereden çıktı? Senin tek derdin tıp fakültesini kazanmak olmalı. Ablanı görmüyor musun dişini tırnağına taktı ve başardı."

Anne ve babamın aşağılayıcı sesi kulaklarıma doldu. Ben hayatında seçim hakkına izin verilmeyen o kızım. Ablasının hayatına göre yön verilen sesini çıkarma hakkı olmayan o aciz kızım. Ben uçmayı öğrenmiş ama yuvasını terk edemeyecek kadar ürkek bir kuşum. Hiçbir zaman cesur olmayı başaramamış ailemin zırhlı kanatları altında yaşamıştım. Hüma kuşları hep ilgimi çekerdi. Gökyüzünün özgür ruhlu efsanevi kuşları. Belki bir hüma olsaydım kendi hayatımı yaşayacak kadar cesur olabilirdim. Ne bir hüma kadar özgür ruhlu ne de aslanların arasına girip yiyecek alan bal porsuğu kadar cesur yürekliydim. Alçin Soykal soğuk bir gaflet uykusuna yatmış harabe bir bedenden ibaretti.

Düşüncelerimin verdiği ağırlığın yanına omzumun üstündeki ağırlıkta eklenmişti. Huzursuz bir şekilde yerimde kıpırdandığımda omzumda uyuya kalan gençte mırıldanmıştı. Elimle uyanması için omzunu dürttüğümde hiçbir tepki alamamıştım. Uyanmayacağını anladığımda başımı cama yaslayıp yoldan geçip giden insanları izlemeye başladım. Yolun üstündeki sevimli kitapçı dükkanı Ahmet amcaya aitti. Yağmurlu bir gündü otobüsü kaçırdığım için yürümek zorunda kalmış peşime takılan köpekle kendimi kitapçı dükkanına atmıştım. Tesadüfen girdiğim kitapçıda kitapların efsunlu kapılarını aralamış bir daha da o kapıdan çıkamamıştım.

Ahmet amca emekli bir edebiyat öğretmeniydi. Geriye kalan yaşamını gençlere kitap okuma sevgisini aşılamakla geçirmek istiyordu. Kitaplar hakkında konuştukça içimdeki yazma isteğini açığa çıkarmama yardım etmişti. Anne ve babam zamanımın çoğunu kitapçıda geçirdiğimi öğrendiğinde bir daha oraya gitmemem için beni azarlamış ve okul harici dışarı çıkmamı yasaklamışlardı. Özgür olduğum tek yerden koparılıp alınmıştım. Siyah kalın kapaklı defterimde asılı kalan satırlarım tozlu raflar arasında yerini almıştı. O günden beri kalemi elime alıp yeniden yazma gücünü kendimde bulamıyordum.

Uykunun vermiş olduğu mahmurlukla pürüzlü çıkan sesle irkildim. Sesin sahibine döndüğümde kahverengi saçları dağılmış, biçimli kaşlar altında parlayan ela gözlerinin aksine ten rengi oldukça solgundu.

"Beni uyandırmayan ilk kişisin rahatsız olmuşa benzemiyorsun."

"Uyandırmak için seni dürttüm ama uykun çok ağır olmalı ki tepki bile vermedin."

Okula gitmek için her gün otobüse biniyordu. Simalar hep aynıydı. Hemen hemen benim yaşlarımda olan bu genci ise ilk görüşümdü.

"Kutup ayıları gibi uyuduğumu söyler teyzeler." Yüzünü geniş bir gülümseme kapladı.

Özgür Ruhlu KuşWhere stories live. Discover now