"Öyle olsun Jack. " dedim omuzlarımı silkerek ve kapıyı açtım. Kapıdan çıkarken ona baktığımda bu işin peşini bırakmayacağımı anlamış bir ifadeyle arkasına yaslandı. Ne de olsa kızını iyi tanıyordu sonuçta.

Beni iyi tanıdığı konusunda Jack'i hayal kırıklığına uğratmayarak, üç gün boyunca yaptığım araştırmalar sonucunda Beş El denen çete hakkında hemen her şeyi öğrenmiştim, evlerinin planları da dahil. Bilmediğim şey ise onların da bizi araştırdıklarıydı.

Fakülteden çıkmış, bara gitmek üzere caddede yürürken birden ilerideki ağacın yanında duran biri dikkatimi çekmişti. Dışarıdan bakan normal biri kendi hâlinde öylece dikilen bir genç olarak görürdü ama ben normal biri değildim. Olduğum tarafa attığı kaçamak bakışlar, tedirgin beden hareketleri, şüphelenmem için yeterliydi.

Ya takip edecekti ya da arkamdan saldıracaktı. İkisine de hazırlıklıydım ve hiç istifimi bozmadan yürümeye devam ettim. Ağacı geçeli birkaç saniye olmuştu ki ikinci şık için hazırola geçti beynim.

Jack buna örümcek hissi derdi hep, görmediğin yerden gelecek saldırıları hissetmek...Enseme değen ani rüzgârla, saliseler içinde boynuma inecek darbeyi bekledim. Her iki şekilde de düşecektim ama geç kalırsam gerçekten düşecektim, bu nedenle zamanlama çok önemliydi.

Metalin buz gibi soğuğunu ensemde hissettiğim anda kendimi bıraktım. Kollarına yığıldığım hergele, beni kucaklayıp ani fren sesiyle yanımıza yanaşan bir arabaya bindirmişti. Kalp atışlarımı normal seviyede tutmak zor değildi; ama tüm bedenimi baygın olduğum konusunda ikna edici bir kıpırtısızlığa mahkum etmek, uzun süre meditasyon çalışmaları yapmama rağmen hâlâ zorluyordu.

"Evet, kızı yakaladık. Şimdi hamle sırası Jack'te." diyerek kahkaha attı yanımda oturan çocuk. Büyük ihtimalle beni bayılttığını sanan salaktı.

"Nereye, depoya mı yoksa eve mi Will?" diye sordu aynı ses.

"Mike eve götürün, dedi. Bodrumda tutacakmışız." diye cevap verdi adı aslında William olan çocuk.

Hepsinin resimlerini görmüş, isimlerini öğrenmiştim ama şu an gözlerim kapalı olduğundan kimin kim olduğunu bilemiyordum. Neyseki rahat rahat isim veriyorlardı.

"Çok sert vurmasaydın Nolan, Mike kıza zarar vermeyin, dedi. Babasıyla işimiz bitince sağ salim teslim edeceğiz."

"Uyandığında biraz başı ağrır, o kadar." dedi Nolan olduğunu öğrendiğim çocuk. Bu çakma sarışın olandı.

"Başım ağrırmış, hah."

Ben senin başını gövdenden ayırırken hissedeceğin ağrıyı düşünsen daha iyi olur, dedim içimden. Ama önce hazır eve gizlice girme sıkıntısından kurtulmuşken ne işler çevirdiklerini öğrenecektim.

Bir süre yol aldıktan sonra araba ani bir dönüş yaptığında, bedenimin bu etkiye vermesi gereken tepkiyle savrulmasına izin verdim ve kafamı öndeki koltuğa çarptım.

"Adam gibi tutsana kızı Nolan!"

William'ın bu çıkışı, içimden Nolan'a ettiğim küfürlerin yanında iltifat gibi kalıyordu. Beni tutarak düzeltmesinin ardından çok geçmeden araba durmuştu. Kendisi hakkında düşündüğüm ilginç öldürme fantezilerimden haberi olmayan Nolan, beni önce bacaklarımdan çekiştirmiş, sonra da kollarımın ve dizlerimin altından tutarak kucağına almıştı. Duyduğum sesle evin kapısının açıldığını anladım ve yüzüme vuran sıcaklıkla da içeri girdiğimizi.

Biraz yürüdükten sonra merdivenlerden indiğimizi fark ettim, belli ki arabada bahsettikleri bodruma iniyorduk. Yine bir kapı açılma sesinin ardından, beni bir sandalyeye oturtup dik durmamı sağladıktan sonra biri ellerimi arkadan bağlamaya koyuldu.

Şehir Meleği (Tamamlandı)Where stories live. Discover now