RK-2 -Aldım başıma belayı!-

Start from the beginning
                                    

Hanım Evladının teki olduğunu bin kilometre öteden de anlayabilirdiniz. Nazik tavırları cidden midemi bulandırılıyordu. Zengindi. Ailesinin onu nasıl yetiştirdiğini tahmin etmek zor değildi. Erkek dediğin az biraz kaba olmalıydı. Nazik olmamalıydı. Her türlü iddiasına girerim  bu salak futbolun kelime anlamını bile bilmiyordur. Ya da ben yeniden ön yargılarımı konuşturuyordum, kim bilir?

***

Bir kez daha seslice burnumu çektiğimde içimden saydırıyordum. Sınıfın da sessiz olacağı tutmuştu. Burnumun akmasından nefret ediyordum. Cidden bundan iğreniyordum. Kendi saç kılından iğrenen birinin sümüğünden iğrenmesi gayet normaldi. Asıl sorun, normal olmayan bendim işte. Çocukluktan çıkamamış biri için bu gayet normal olabilirdi. E tabi, insan çocukluğunu yaşayamayınca, normal oluyordu böyle çocuk gibi kalması.

"Şu burnunu çekip durma artık Ilgın!" sonunda Gökçe sitem etmişti. Fakat ben onun benle konuşmadığını düşünüyordum.

"Sen benle konuşmuyordun hani?" dedim. Gözlerini devirip kafasını yeniden kitapların üzerine gömdü. Bu kızın sinir bozuculuk derecesi mi yükselmişti ne? Bugün ‘Ilgın'ı nasıl delirtirim?’ günlerinden falan mıydı? Aslında durun! Onun her günü o günlerdendi. Beni çıldırtmak için yaratılmıştı adeta.

"Evet  Ilgın. Bu soruyu cevaplar mısın?" diyen matematik öğretmenine baktım. Cidden bu soruyu sormuş muydu? Matematik ve ben! Ben ve matematik? Ben matematik anlamazdım ki. Aslında istediğimde çokta iyi anlardım ama işime gelmiyordu açıkçası. Aklım sayıların arasında buharlaşıp gidiyordu. Zaten yeterince küçüktü.

"Hocam soru onu cevaplamamı istemiyor." dediğimde uyuyan erkeklerden bir kahkaha yükseldi. Hocanın kızardığını gördüğümde sinirlendiğini anlamıştım. Ama onu sinir etmekten aldığım hazzı anlatamazdım! Fakat hocanın dersinden ucu ucuna geçiyordum, beni bırakırsa yanmıştım! Seçmeli kimyadan kesin kalıyordum zaten, birde bundan kalmak demek, annemin dırdırını bir saat daha fazla dinleyeceğim demek oluyordu.

"Ilgın!" Dişlerinin arasından sessizce kükrediğinde tahtaya kalktım ve kocaman 'BİLMİYORUM!' yazdım sonra da tekrardan yerime oturdum. Hocanın,

"Sıfır!" dediğini duysam da umursamadım. Matematik her halükarda sıfır gelecekti zaten. Zorlamaya gerek yoktu. Ablamdan ders almadığım müddetçe bu böyleydi. Açık ve net!

 ***

Hapşıracaktım. Evet, birazdan hapşıracaktım. Geliyordu. Bence artık hapşırmalıydım. Ciddiyim bu sinir bozucuydu. Gözlerim kısılmıştı ve burnumda bir sızı gibi bir şey vardı. Hapşırmam gerekti. Yoksa çok aptal olan bu yüz ifadesiyle dolaşacaktım.

"Ilgın yüzünü şekilden şekle sokmayı kesecek misin?" Batın'ın sorusu üzerine gözlerimi devirip,

"Hapşıracağım seni geri zekalı!" dedim. Hapşırmam gerekti. Yoksa çok aptalca bir durumda kalacaktım. Biraz daha... Hadi ama biri bana karabiber uzatsın. HAPŞU!

Ve hapşırmıştım. Bilin bakalım kimin üzerine sümüklerimi bulaştırmıştım? Lanet olsun!

Hayır, Gökçe değildi.

Hayır, Batın'da değildi.

Hayır, kızlar okulun en popüler çocuğu falanda değildi.

Ben gidip en Hanım Evladı’nın güzelim pahalı(!) kıyafetlerini batırmıştım. Yeni çocuğun! Bu çocuğun ismini öğrensem hiç fena olmayacaktı hani.

"Yandım!" diye cırladığında gözlerimi devirdim. Cidden iğrençtim. Çocuğun üstü sümük olmuştu. Aslında hapşırırken ona çarpmış ve elindeki sıcak çikolatayı üzerine dökmüştüm. Bu yüzden sümüklerim gözükmüyordu. Şükürler olsun ki! Fakat gitmişti çocuk. Sıcacık çikolata benim üzerime de dökülse, sanırım aynı durumda olurdum.

Romantik Komedi [TAMAMLANDI]Where stories live. Discover now