3-Sonsuza Kadar Mutlu

60.3K 2.5K 2K
                                    

Teni ıslak, hissi sıcaktı. Burnunda bal kokusu vardı, birazı da dudağında kalmıştı, yalandı. Koynundaki yastığa sıkıca sarılarak güven bulmaya çalıştı. Keskin ışık yüzünden gözlerini açmakta zorlanmıştı. İpeklerle örtülü çift kişilik yatağın ortasına çırılçıplak uzanmıştı. Bedeni sertleşmiş, gerginlik kaslarına yanmalar eklemişti. Doğrulmayı denedi.

Üst üste konmuş ganimetlerin dağıttığı, üç tarafı camlarla kaplı kaptan köşkünde yer alıyordu. Burada sarı ve onun tonlarından başka renk yoktu. Ardına kısmen dönüp baktığında cadı şapkalı adamı gördü. Panik içinde aradığı çarşafı altından çekip kafasına kadar örtündü.

Siyahlara bürünmüş adam, görkemli bir koltukta oturma hâlindeydi, tamamen hareketsizdi. Başını eğmişti, sivri ve uzun burnu haricinde yüzünü görmek mümkün değildi. Kuşandığı kolsuz deri pardösü, mermi, bıçak ve benzerleriyle yüklü kemerler, tokalı çizmeler nedeniyle onun geminin kaptanı olduğunu düşünmek işten bile değildi. Kaptan imajını bozan tek şey şapkaydı, belki de o -Rüzgâr'ın fısıldadığı üzere- "Büyücü Kaptan"dı.

Yatağın kenarına oturdu, çıplak ayaklarını temkinle zemine koydu. Kalkıp yürümek istiyorsa da çekiniyordu. Yaşadıkları malum; kapıdan, pencereden, belki de dolapların ya da sandıkların içinden seksomanyak korsanlar fırlayabilirdi. Bir süre hareketsiz bekledi.

İşlemelere, kakmalara, dokumalara baktı, baktı ve baktı. Beğendi, beğenmedi derken –"Uf"- canı sıkıldı. Birden cesaret kuşanıp bakışlarını, yaldızlı koltuğu endamıyla yücelten adama sapladı.

"Beni kurtardığın için sağ ol, Kaptan."

Ses çıkmayınca elini hafifçe kaldırdı.

"Hu hu, Kaptan?"

Sanısına göre kaptan sağırdı. Hafif aralık, tavşanlarınki gibi kocaman dişlerini açığa çıkaracak şekilde gülümseyen Rüzgâr elini salladı: "İyiyim ben, sayenizde, gerçekten..."

Tepki alamayınca gülüşü soldu, tüyleri gözlerinin önüne düştü. Uçları beyaza dönüktü ki anımsadığı kadarıyla tüylerinin koyu mavi renkte olması gerekiyordu.

Yaşadığı farkındalıkla sirenkliğini hissetti, alt dudağını dişledi. Tüyleri duygu durumuna göre hareket etmekte ve kısmen renk değiştirmekteydi. Umduğu kaptanın bu özelliği bilmemesiydi. Şekilden şekle girdi. Örtüyü belinden alıp başına geçirmek üzereydi ki bir hareket fark etti.

Adam, parmaklarını oynatarak kolçağı tıkırdatmıştı. İlk kez sebep olmadığı bir ses duymuş Rüzgâr heyecanla siyah eldivenli kocaman ellere baktı. Bakışlarını aşağı kaydırıp uzun çizmelerin üzerinde dolaştırdığında adamın diğer korsanların irisi olduğunu daha iyi anladı.

"Heykel olmamanız sevindirici Kaptan, öte yandan burada tıkırtıdan başka ses yok. Neden?"

Tıkırtı kesildi. Adamın neden böyle davrandığını anlamaya çalışan Rüzgâr konuyu değiştirdi: "Sadece ses değil, koku ve hareket de yok. Bu gemi gitmiyor mu?"

Birdenbire keskinleşen ışık, ısıyı hissedilir derecede arttırdı. Rüzgâr kolunu yüzüne siper ederek kendini sakındı.

Camları titretecek kadar güçlü bir ses odada yankıladı: "Zaman yok, nasıl gitsin?"

Aradığı yanıtı kan ter içinde almış Rüzgâr, cüretle gözlerini açtığında boş koltuğa bakmaktaydı. Hayal gördüğü sanısıyla derin bir nefes alıp kendini sırtüstü yatağa bıraktı. Adamın gölgesi üstüne düşünce bağırmamak için ağzını örttü.

"Ne o? Korkuyor musun benden?"

Gözleri ıslanmış Rüzgâr başını evet dercesine salladı.

"Korkma..." diyen adamın dudakları ciddiyet ile gülümseme arasında bir yerdeydi, sesi kısmen normalleşmişti. Usulca yatağın kenarına oturması Rüzgâr'ın yuvarlanarak kendini yere atmasıyla sonuçlandı.

Anima -1 - Memento MoriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin