yedi│alyans│

Mulai dari awal
                                    

Deran'ın Nişanlığı (Kollarını tül hayal edelim.)


▬▬▬▬▬▬▬

Aynadaki aksi, ona mutsuzluğu resmeden ressamın karşısındaki tablo gibi hissettirdi kendini. Bu nasıl bir mutsuzluktu? Böylesinin asla görülmediğine emindi. Bu resmen yaşarken ölmekti. Ölümü arzulamaktı. Bile bile ateşte yanmaktı. Kelimeleri kifayetsiz kalıyordu Deran'ın tasvirini bile yaparken. Tasvirle bile mahvediyordu kendini. Bu adamla evlendiği vakit, gerçekten ölmezse oldukça zor bir yol onu bekliyordu. O yollar dikenli, engebeli, engelli idi. Hatta hepsiyle dolu idi. Bin yıl gibi geliyordu artık ona saatler. Resmen canını söküp alıyorlardı.

"Hazırsan..." diyecek oldu Hazal lâkin ona dönerek bakışları ile cevap verdi Deran. Bu yüzden derhal sustu Hazal. Ablasının bakışlarına değen bakışları ile dili lâl, yüreği kan kesti. Nasıl acıydı Ya Rab? O gözlerde gördükleri kesinlikle cehennem azabıydı, başka açıklaması olamazdı bunun. Ablası adeta diri diri yakılıp, henüz nefes alırken gömülüyordu. Ve böylece izlemek kalıyordu herkese.

"Geldiler mi?"

Bakışlarını kaçırması da Hazal'ın cevabı oldu. Deran gözlerini tavana dikip, Allah'tan sabır diledikten sonra yavaşça odanın kapısına doğru ilerledi. Ardından odadan çıkıp merdivenlere yöneldi ve o an konağın avlusunda gördü O'nu.

Sımsıkı yumdu gözlerini. Derin bir soluğu çekerken ciğerlerine, ölmek için yalvardı Allah'a. Böylesine çok ölmek isterken inadına yaşamakta varmış kaderde, diye geçirdi içinden istemsizce.

Tam o anda kendisine dönmüş adamı fark etmeyecek kadar kederli idi. Ve gözlerini açtığı an karşılaştığı kara hareler, göğüs kafesini parçalayıp kalbini söküp çıkardı yerinden adeta. Öfke diyemeyeceği, nefret demeye dilinin varmadığı bir duygu ile ona bakan adamdan derhal çekti gözlerini. Arkasından gelen Hazal'ın ayak seslerine tutunarak indi avluya. Ardından babası ve ağabeylerinin yanında durmakta olan adama doğru ilerledi.

Alsınlardı tam şuracıkta canını. Tam şuracıkta kesselerdi nefesini. Söküp çıkarsalardı ruhunu bedeninden. Canını böylesine maneviyatta parçalamaktansa, söküp almalarını elbette tercih ederdi.

Babasının yüzüne bakamıyordu. Baktığı an yüreğinde oluşacak öfkeden korkuyordu. Yıllarca kahramanlığını yapmış adamın, babasının, gözlerinin içine bakarken onu sevememekten korkuyordu. Bu yüzden gözleri her daim karşısındaki adamda sabit kaldı. İnatla o çekmedi gözlerini, o çekmedikçe Afran hiç çekmedi. Yanına vardıklarında ise bakışları ağabeyine kaydı.

"İstediğin an ara, gelip alırım seni." diye fısıldadı Neçırvan kulağına doğru. Ona minnet ile baktı yalnızca ve gözleri ile teşekkür etti.

"Çıkalım mı?" diye soran adam ile ilk kez doğru düzgün bir dialogun içinde olduğunu fark etti. Doğru düzgün iki çift kelam etmemişlerdi lâkin oldukça yakın bir tarihte evleneceklerdi...

"Çıkalım." dedi kuru bir sesle yalnızca. Ardından Afran'ın babasıyla tokalaşmasını izledi ve o önden yürümeye başladıktan sonra da adımlamaya başladı. Bu adamdan ne kadar nefret edebilirse, sanırım o kadar ediyordu.

Konağın büyük oymalı kapısından geçip, dar sokağa çıktıklarında onlara doğru dönen adam ile durmak zorunda kaldı.

"Farah arkada, isterseniz onun yanına geçin." Kara harelerin bir anda kendine çevrilmesi ile titrese de korkudan, belli etmedi. "İstersen de öne otur."

Sert mizacını besleyen sert tonu ile adeta tanımsız bir duygu silsilesinin içine dalsa da yutkunmak gibi bir hata yapmadı ve ne kadar başını dik tutarsa o kadar iyi olacağını düşünerek adam sürücü tarafına ilerlerken ön kapıyı açtı. Ön kapıyı açtığı an ona dönen ve sanırım yürürken gözüne taktığı gözlüklerinin arkasından bakan adama kısa bir bakış atıp koltuğa kaydırdı bedenini. Sanki çok normal bir ortammış gibi kemeri çektiği gibi takmayı denedi. Fakat denemeden öteye geçemedi.

AĞA [TAMAMLANDI]Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang