Bölüm 1: Köy Hayatı

8K 181 48
                                    

Yıl 1995 Erzurum'un bir köyünde yağmurlu bir son bahar akşamı değil, güzel bir ilk bahar günü(annemin dediğine göre) ailemin 3.ve son çocuğu olarak dünyaya gelmişim. İlk önce ağlamamışım ve çok zayıf, cılız, kara(bu yüzden lakabım kara oldu) bir şeymişim, herkes ölü demiş ama maalesef çok geçmeden ağlamışım.

2 Yaşına geldiğimde bir havale geçirmişim ama köy yerindeyiz ne bir doktor, ne bir ebe yok. İlçe hastanesine geç götürmüşler sanırım ama bu bir şeyi değiştirmeyecekti. Neyse 5 yaşına kadar düşe kalka yürüyordum, o kadar düşüyordum ki dizlerim hep kan revan içinde kalıyordu(bu arada canım revani çekti ya neyse) Hatta amcalarım beni kuzenlerimle yarıştırıyordu ve kuzenlerim beni geçiyordu tabii ki biraz koşup düşüyordum hemen ve üstüme gülüyorlardı. Pardon amca demişim. Neyse işte bir gün dedemin dikkatini çekti ve babama dedi ki ''oğlum bu çocukta bir şey var, şehire götür baktır'' ve hastane serüvenim başladı...

Önce ilçe hastanesine gittik oradan Erzurum'a sevkettiler oradan ise Ankara Hacettepe'ye sevkettiler tam olarak hatırlamıyorum ama sanırım imkanlarımız kısıtlı olduğu için gidememiştik. Ve köye geri döndük düşe kalka yürümeye devam... 7 yaşına geldiğimde okula yazılmak için büyük abimle beraber( bu arada 2 abim var) müdüre gittik ve okulun merdivenlerini çıkmakta zorlandığımı fark ettim, duvara tutunarak çıktım ama boşuna yordum kendimi. Babam beni küçük yazdırmış ve müdür dedi ki ''git 1 sene sonra gel'' neyse döndük geri ama kafa zehir tabii 1 sene boş durmadım. Harfleri, sayıları falan öğrendim hatta 1.sınıfa başlayan kuzenimden daha çok şey biliyordum. Neyse 1 sene sonra gittik nihayet bu kez kabul ettiler ve okul serüvenim başladı...

Okulun ilk gününü hiç unutmuyorum. İlk ve tek reel sevdiceğim olan Sevda'yı tanıdım... o anı hiç bir zaman unutmayacağım. Yanımdan geçiyordu ve aniden yanağımdan makas aldı ben şok tabii kıpkırmızı oldum. O kadar güzeldi ki yüzüne bakmaya utanıyordum ve biliyor musun hiç yüzüne doya doya bakamadım hatta hiç konuşamadık bile... aklıma her geldiğinde kendime kızıyorum ah mal Okan. 4 buçuk sene boyunca bir kere konuşmadık ya. Ama bu biraz da kişilikle alakalı, ben çok utangaç biriyim mesela şu an karşımda olsan bunların hiç birini anlatamam ama yazarak her şeyi anlatabilirim. Hadi diyelim ben utandığım için konuşamadım peki sen zalımın kızı sende mi utanıyordun? o zaman nasıl makas aldın?. Neyse işte 1.sınıfı öyle konuşmadan mal mal bitirdik ve kaderin bir cilvesi mi bilmiyorum ama sınıfın en çalışkan 2 kişisi olduk.

Yaz tatilinde İstanbul'dan amcam gelmişti, İstanbul'da ki doktorlara görünmek için Annem, Babam ve ben amcamla birlikte döndük. Ve babamla ben yıl sonuna kadar hastane hastane dolaşmaya başladık en son Çapa'da bir doktor teşhisin konulması için bacağımdan ufak bir parça alınması gerektiğini söyledi ve 23 Aralık 2003'te bıçak altına yattım. Bu aynı zamanda sonun başlangıcı oldu çünkü o parça alındıktan sonra daha da yürüyemedim. Ve nihayet teşhis konuldu DMD(Duchenne Muscular Dystrophy) hastasıymışım. Böyle yazınca çok havalı oldu ama ne yazık ki hiç de havalı bir hastalık değil zaten hangi hastalık havalı ki. Neyse yani anlayacağınız kaslarım eriyor, anne karnında bir şeyler ters gitmiş. Bu arada o parça alındıktan sonra yürümeye devam edebilseydim bile 10 yaşında falan tekerlekli sandalyeye düşecekmişim. İstanbul'da işimiz bitti ve yılbaşında memlekete döndük.

Memleketten yürüyerek ayrıldım, tekerlekli sandalyeyle geri döndüm. En azından artık hastalığı biliyorduk ve okula tekerlekli sandalyeyle devam ettim. Hep küçük abim götürüyordu beni okula, tekerlekli sandalyeyle okulun merdivenlerine kadar götürüp, beni sırtına alıp, merdivenleri çıkıp, sırama oturtuyordu. Arkadaşlarım bilhassa Sevda beni öyle görmesin diye herkesten önce giderdim okula ama bazen gecikiyorduk tabii ve Sevda beni abimin sırtında görüyordu... zaten utanıyordum iyice yerin dibine giriyordum. Ama yine de o sahne dışında güzel bir çocukluk geçirdiğimi söyleyebilirim, hayatımın en güzel günleriydi. Okuyordum, arkadaşlarım vardı, hiç konuşamasakta onunda beni sevdiğine inandığım sevdiceğim vardı, abim beni tekerlekli sandalyeyle her yere götürüyordu zaten küçük bir köydü. Ahh ah şu ana nazaran o günler çok fazla güzeldi yürüyememe rağmen. Tabii her şeyin bir sonu vardır ve o günlerde 4.sınıfın sömestr tatilinde bitti. Tam da ders konuları zorlaşmıştı mesela her sınavdan 100 alıyordum ama son sınavda ilk deneme de 0 aldım, hoca bir şans daha verdi ve 20 almıştım :( Ve sömestr tatilinde Babamın işleri ve benim tedavim için okulu bırakıp İstanbul'a taşındık. Yine kendime kızdığım bir nokta ise Sevdayla vedalaşamamak... ama çocuk aklı işte akıl edemedim, hem yüzüne bakamadığım, konuşamadığım biriyle nasıl vedalaşacaktım ki?.


Köy hayatım genel olarak iyi anılarla ve hayatımın en güzel günleriyle 13 Ocak 2006'da sona erdi...


BEN DE İNSANIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin