"Drako... Gel, yeğeninle tanış! Elizabeth... Kızım!"

Onun delirmiş olabileceğini düşünmüştü. Evlendiğini bile bilmiyordu ve o kalkmış, doğal bir şeymiş gibi kucağındaki bebeği, "Kızım!" diyerek Drako'ya tanıtmıştı.

Sonradan Sebastian'ın delirmiş olması bir olasılık olmaktan çıkmış, gerçeğe dönüşmüştü: Hangi aklı başındaki adam; dantelli elbisesi içinde el çırparak, "Ba-ba!... Ba-ba!..." diyen o küçük yaratığı, hoşuna gideceğini düşünerek Drako'nun kucağına bırakırdı ki? 

Ellerine tutuşturulan çocuğa dehşet içinde bakarken, "Korkma!..." demişti Sebastian. "Artık bir genç kız oldu benim kızım! Kucağına oturtturabilirsin."

O ana kadar çocuğu kol altlarından tuttuğunu fark edemeyen Drako iyice bocalamış, ufaklığın kızarmaya, hatta morarmaya başlamasıyla dehşete düşmüştü.

"Se... Sebastian! Al! Şunu al! Boğuluyor! Onu öldürüyorum!"

Sebastian gururla, "Kızım!" dediği yaratığı almaya çalışmadığı gibi bir de üstüne gülmüştü.

"Seni sevdi Drako Amcası." demişti. "Ancak sevdiklerinin kucağında altını doldurur!"

Kuzeni kahkahalarla gülerken, Drako dehşet içinde ellerinin arasında havada sallanan bebeğin garip suratına bakmış ve onun tarafından sevilmek istemediğine karar vermişti. Bir bebeğin sevgisini ne yapacaktı ki? Onun sevgisi en iyi ihtimalle "sorumluluk" demekti ve Drako birine karşı sorumlu olmaktan nefret ederdi. Bu konuda suçlanabileceğini sanmıyordu. On sekiz yaşındaki her erkek gibi tek bir derdi vardı: libidosu... Her daim onun hizmetinde gibiydi ve bundan müthiş keyif alıyordu.

Sebastian'a baktı. Gülümsüyordu. Nasıl gülümseyebilirdi ki? Daha yirmi bir yaşındaydı, Darko'dan sadece ve sadece üç yaş büyüktü ve koca gözlü, şaşkın bakışlı bebeğin babasıydı. Bu, sonsuza kadar sürecek bir bağlılık demekti. Drako dehşete kapıldı. Kuzeni bir daha asla sadece kendisini düşünemeyecek, aklına eseni yapamayacak, kızının itibarını düşünerek hep dikkatli davranacaktı. Tam o dakikada bir karara vardı Drako: Asla evlenmeyecek ve asla çocuk sahibi olmayacaktı. Kendisini tanıdığı için bu kararını o dakikada benimsemişti.

Oldu olası keyfine düşkün ve bencil adamların çocuk yapmasından tiksinmişti. Bakamayacağı ya da sorumluluğunu üstlenmeyeceği bir canı dünyaya getirmenin anlamsızlığını anlayamamış olan boş kafalı adamlara ve bazen de kadınlara hiç tahammülü yoktu.

Drako da keyfine düşkündü ve bencildi ve bu yüzden sorumluluk alacağı her şeyden kaçınacaktı. Hatta kucağındaki bu veletten de uzak durmayı başaracaktı.

Çocuğun rengi normale dönmeye başladığında, bu kez de korkunç bir koku ortaya çıkmıştı.

"Bu koku ondan mı geliyor?" diye sormuştu Drako, bebeği babasına doğru uzatırken. Elizabeth'in bacakları bir bez kuklanınkiler gibi havada sallanmıştı.

Sebastian bebeği alırken, "Az önce söyledim, anlamadın mı?" diye sormuştu.

"Neyi?"

"Altını doldurdu."

"Altını?..." Drako benzi sararırken, "Yani sen şimdi!... Sen şimdi!..."

Sebastian, yanlarına gelen dadıya bebeği uzatırken, tüm dişleri ortada sırıtmıştı.

"Aynen öyle!..."

Drako, kalkan midesi için kendini hemen bahçeye atmış ve bir daha bu eve ve Elizabeth'e yaklaşmamaya yemin etmişti. Bu kadar küçükken bile sorun çıkarabiliyorsa, büyüdükçe onun etrafında olmak belaya davetiye çıkarmak gibi olacaktı. En iyisi uzak durmaktı. Fakat...

KALP AĞRISIWhere stories live. Discover now